22 Ocak 2012 Pazar
facebook doğum günü kutlamaları içten değil
blogger güzel
az kişi var
bu aralar her şey sıkıcı
yediğim tatlılar aynı tadı vermiyor
en komik espri burun delikleriyle gülerek yapılanlar
insanların hırsı beni yordu
rüyalarıma çok korkunç insanlar giriyor
diziler bunaltıcı
insanlar çok konuşuyor
ben de konuşurdum - hevesimi kaçırdılar
sevmeyi severdim - çok sevene kadar
küçükken hayalini kurduğun her şey önüne geldiğinde bir bir mideni bulandırıyor.
bi de makarnadan yapılmış salıncakta sallanmak vardı; şimdi düşündüm pek iyi fikir değilmiş.
alegori
2011 benim bunu fark ettiğim senedir.
eskiden çoook eskiden çok severdim herkesleri; kimseler kırılmasın isterdim.
şimdilerde herkesin en küçük hareketi pıt diye batıyor.
eskiden gözüme sempatik gelen hareketler şimdi çok antipatik.
ya da ben baya sempatik olmayan bir insanım artık ?
-geçmiş- kelimesi eskiden özlemken artık kalp ağrısı.
özlemiyorum, sadece kalbim ağrıyor.
15 Ocak 2012 Pazar
11 Ocak 2012 Çarşamba
gökhan semiz
boat on the river kalmış aklımda; styx bağırırdı yaban ellerden
sonra graham nash dolanırdı hicazında bakırköy akşam üstlerinin
yusuf islam, cat stevenstı o zamanlar, tayyip kasımpaşada yancıydı masada
tek arzusu çift kaşarlı olmasıydı tostlarının
erol büyükburçtu kral, metin oktaydı; okan bayülgen değil
tupac daha vurulmamıştı sokağın ortasında
kırmızı balonları vardı ibonun, bodrumda otelleri değil
atilla atasoyun eczanesi viagra satmaya başlamamıştı daha örneğin
deniz seki bi güzel vokalistti daha yeni yetme
hep içimden bağırırdım ona bilmezdi; yapma diye bunları, gözünü yiyim etme
zeki müren bi asil dururdu paşa paşa kendi sahilinde
götü başı ayrı oynamazdı günün delikanlıları gibi orta yerde
mahalle ortası kalaycıları mırıldanırdı sokak arası nağmelerini
sözünü kesen bozacı amca olurdu en fazla, üçüncü sayfa kahramanları değil
duymaz uydurur şükran teyze oturaklı kadındı, buydu olayı
sabahları börek yapardı komşusunun oğluna kendi evladı olmadı diye
daha keşfetmemişti kadın programlarında figüran olmayı
kafiyeler aralarında bölünmemişti zengin – fakir diye
içimizden geldiği gibi yazardık şiirlerimizi
past time paradise coverlanmamıştı gangsta’s paradise diye
ceyar bi dizideki kötü adamdı, büyüyüp cem uzan olmamıştı daha
mahalle bakkalının önünde kaşar-ekmek-gazozun en güzel olduğu zamanlardı
kuuliçlerimiz vardı bizim; yarım ekmek arası salamilerimiz
daha ray sistemli gökdelenler yoktu; ya da ekran delen televoleler
tipitip güzel adamdı bozmadı hiç kendini mesela örümcek adam gibi
top gundaki asil çocuk daha ayda arsa almamıştı o zamanlar
reha ne güzeldi mesela o zamanlar atinadan bildirirken
savaş ay ne şık adamdı, michael jackson ne kada da siyah
ben ne günahsızdım mesela o zamanlar, rahibe teresa modeli
ama hatırlıyorum gün gibi; satmamıştım hayallerimi göt gibi
işte tam o zamanlar evimden biraz ilerde, boyu benden ilerde
bi kardeşim vardı bakırköy dükü, bağcılar kontu;
varoşun marilyn mansonu, bir kırık giresun şansonu
herkes james dean gibi ölemezdi ama
hiç birimiz istemezdik ki bu garip sonu
güzeldi o zamanlar güzel;
her şey onurluydu; her şey temiz
e normal tabii; ölmemişti ki daha gökhan semizedit: postladıktan 1 saniye sonra bugün gökhan semiz'in doğum günü olduğunu öğrendim.
3 Ocak 2012 Salı
dm
sanat benim içindir.
sen niye sanat yaparsın?
sanatçı nedir?
erdağ hoca geçen derste bunları sordu. o güne kadar neden sanatı hayatımda tuttuğumu, öğrenim bağbında bunu seçtiğimi çok basit bir şekilde düşünmüştüm; seviyordum.
peki... sevmek bir şeyi iş olarak yapmak için yeter mi?
bence yeter.
peki, tamam, seviyorsun, peki bu yaptığın işleri sen mi sevesin, toplum mu sevsin?
işte soru burda başlıyor. benim aldığım eğitim tamam, çok güzel, ama 'çaycı'ya değil belirli birkesime hitap edecek. bazen de 'çaycının' bile anlayacağı seviyde olacak.
sergilerim olacak belki. ya da belki yok yok tamamen reklam sektörü. e ama ben hani insanlara yararlı olacaktım? hani toplumun yararına da bir şeyler yapacaktım ? kendimi soyutlanmış hissediyorum.
benim için sanat hamilelik testini kana bulayıp üstüne peçeteler koyup fotoğraf çekmekten çok daha fazlası.
benim için sanat siyah iki kareden fazlası. eğer kareler, dörtgenlerse de bi sanatçının amacı ya Kandinsky gibi olacak, insanları rahatlatmak, ruha dokunmak, ya Malevich gibi olacak; yeni bir görsel dil yaratmak. amaçsız sanat sanat değil.
gürültü yaparım sanat değil diyense hiç sanatçı değil. ( madi clara okuyanlar bilir).
çok karışığım. neyse ben gidip biraz parçalanmış kurabiye çizeyim.
1 Ocak 2012 Pazar
2012
nereden geldi bu düşünce şimdi?
aslında her şey çok basitti. dün tuğçe'nin evine gittim. 7 kişilik mini bi ev partisiydi. normalde bi arkadaşımız daha vardı ama o son dakka tek başına girmek istediğine karar verdi :). neyse ben çok severim ev ortamlarını, dışarısı beni biraz korkutuyo.
neden korkutuyo? hemen özet.
geçen taksimden dönüyoduk 4 arkadaş; iki erkek iki kız. iki tane 20li yaşlarda 'insan' geldi, laf atmaya başladılar. neyse rahatsız ettiklerini, gitmemiz gerektiğini söyledik. devam ettiler. neyse arkadaşıma 'aaee manitaları almışsın yanıneaaa' derken, bi tanesi geldi koluma vurdu, biz de gittik hemen polise şikayet ettik. polis de sözde ilgileniyo, tamam dedi siz devam edin yolunuza biz ilgileniyoruz. tam meydana geldik gidicez. bi arkamı döndüm bunlar böyle koşarak geliyolar. bi tanesi elindeki şemsiyenin sapını kırmış arkadaşım daha olayların farkında değilken dan diye geçirdi kafasına. neyse devamı zaten kan dövüş. sonra polis geldi. bu ikisi demez mi biz bunlardan şikayetçiyiz diye?! ben kafayı yedim zaten. düştük karakol yollarına... ifade vermeye. başladı bunlar konuşmaya
- bu kızlar bize yavşadı, çocuklar çekemedi!!!
+yok olmadı...
-hıı o zaman bunlar geldiler bizden sigara istediler !!!
+biz sigara içmiyoruz?
- BU BENİM ANAMA KÜFRETTİ
falan filan böyle 2 saat bunların saçmalamalarını dinledik. sonra acile götürülen arkadaşımız geldi; polis de şikayetçi olursak bu işin uzayacağını ( en az 1.5 yıl) bi de bizim de kendimizi korumak adına bile olsa onlara vurduğumuz için haklı olmadığımızı söyledi. zaten bi polis gelmiş kadına çarpmış polis alkollüymüş vay halimize... neyse sabah 5te çıktık en sonunda ordan, arkadaşımızdan para almışlar zorla, meğersem normalde böyle durumlarda hastanelerin para almamaları gerekiyormuş. gittik hastaneye. of zaten bacağından vurulan mı dersin, kanlar sargılar, parayı da vermediler, pazartesi gelin dediler. sonra da gittik taksiye... bizim okula da aşırı fazla tutuyo bu taksimden. dedik abicim indirim yap.
- oo tamam binin yapmaz mıyım, 15 20 indiririz.
okula gelince :
- HEA 95ti 90 olsun.
neyse sonra sinir krizi minir krizi diğer gün ilkokuldan tiyatro izlemeye gelen çocukları karşılıycaktım, onlara şarkı listesi yaptım 2 saat sonrada kalkıp dans ettim falan...
neyse geri dönelim. zaten bu umutlar, yeni yıl meselesi de bu konuyla biraz alakalı. bu olaydan sonra düşündüm, ben o gece ölsem, başıma çok büyük bişi gelse, ne olacaktı ? daha yapmak istediğim zilyon tane şey, gitmek istediğim yerler, daha bissürü bissürüler vardı! ki ben yeni yıla güzel girerim, 2012 farklı olur kafasına teee kaç ay öncesinden girmiştim. neyse bu olay beni o kadar etkiledi ki yapmak istediğim şeyler için; belirli bir seneyi ya da haftayı, günü ( pazartesi :) ) beklemek değil anında davranmak gerektiğini kafamın kocaman bir köşesine oturdum. siz siz olun yeni yıla güvenip o popişleri yaymayın ! hemen yapmak istediğiniz şeylerin listesini yapıp harekete geçin :) bu blog burda manasız durmasın.
yeni gününüz kutlu mutlu huzurlu olsun !