27 Şubat 2010 Cumartesi

istek

There is a kind of hush ı dinleyip çimlerde uzanmak istiyorum . evet. hermans hermits sen ne güzel bir şeysin öyle ...


http://www.youtube.com/watch?v=_y6TpPz3YuQ&feature=related

keşke

keşke bazı şeyleri bazı insanların yüzüne söyleyebilsem direkt, korkmasam. ama 'o üzülür, sonra da aramız bozulur' demesem. fark ettim ki insanlar yapmıyo bana karşı bunları, ben üzülüyorum, ama yine ' aramız bozulur' diyen taraf ben oluyorum. keşke kızacağım zaman o insana zamanında 'tepkimi' versem de sonradan içimde birikmese, tepki nefrete dönüşmese. ve bunu o insana açıklayamayacağımı bildiğim için ondan soğumasam. ama artık çok geç galiba. inanılmaz soğudum ve baya kine dönüşüyo zaman zaman. zaman geçtikçe daha da düşünür oluyorum, üstüne olaylar ekleniyo ve daha da soğuyorum. sonra unutuyorum bazen, bazen çok hatırlıyorum. bazen boşver diyorum, bazen hala geç değil geç karşısına konuş diyorum. ama olmuyo. 18 senedir de olmadı. yapamadım.

15 Şubat 2010 Pazartesi

14 şubat

14 şubat :)
ne tatlı bi gündü.
erkek arkadaşa sahip değilim ve olsam da ' a cnms 14 şubatta çok eğlenelim, aşk tazeleyelim' kafasında yaşamıyorum, ama ben 14 şubatta bi' çok şeyi tazeledim :). öncelikle, her gün akşam 5te kalkma kafasından kurtuldum. (çok memnunmuşum gibi söylemiyorum ama sabaha kadar internetteydim evet, ben bir bilgisayar bağımlısıyım). bi hafta öncesinden ece ve birceyle kahvaltı planları yapıldı, tamam buluşalım dedik 14 şubat olacağını bilmeden. bi kaç gün sonra ece 'aabi 14 şubatta buluşuyoruz, hahaedsk' dedi, güldük, yapılabilecek geyikleri yaptık. birceyle saati 11 olarak kararlaştırdıktan sonra beni bir düşünce aldı: NASIL UYANACAKTIM. tatilde en en erken 1 de uyanan selin dönmez 11 de cadde-madoda nasıl olacaktı. sabah 8de bi oyunu bitiremedim, gittim yatağa, nasıl bitiririm diye düşünüyorum, sonra uyuyakalmışım işte... 10 da alarmım çalmaya başladı, gözümü açmaya çalışıyorum, açılmıyo, yok yani imkansız. en sonunda yoğun çabalarım sonucunu verdi ve gözlerimi açtım, baktım saat 10. 10 ne ya, koy kafayı azcık uyu, nasıl olsa 5 dkya uyanırsın, en derininden uykuma daldım,sonra uyurken aklıma geldi, 'ya geç kalırsam?!'... açtım gözümü baktım 10.40 hadi selin koş hazırlan, bilen bilir zaten benim hazırlanmam 5 dkyı geçmediği için pek sorun olmadı, sonra ece aradı nerdeyim diye 10 dkya ordayım cnm ccm dedim. olamazdım 10dkya orda, birce geldi 2 dkya ordayım diyip cüzdanımı 10 dkda bulamadım ama güc bela yola cıktık. ece bi türlü bambiyi bulamıyo, arayıp bizi darlıyo falan da filan da en sonunda bi şekilde buluştuk, girdik madoya. aman da aman herkes bi aşık, herkes bi çift, herkes bi mutlu. biz de mutluyduk ki. en köşesinden bi yere oturduk, başladık muhabbete, bu sırada tabii gelmişiz o kadar ne yiycez diye bakıyoruz bön bön. Bİ ÇILGINLIK yapmaya karar verdik ve 'maraş usulu kahvaltı tabağı' almaya karar verdik. inanılmaz bi' şeye benziyo. söyledik, gülüyoruz, eğleniyoruz, birce ben okullardan, ece öss'den bahsediyo... destekler, tavsiyeler, anılar, gülmeceler derken, bi saat geçiyo, hala karnımız aç. garsonu çağırıyoruz, 'şey bizim kahvaltı tabağımız vardı' diye 'geliyo, yani umarım (!)' diyo, 'hm peki' diyoruz, sonra bi 20 dk daha sonrasından 3 tane garson geliyo ve önümüze 'cennetten kopup gelmiş bi kahvaltı sofrası' geliyo... ben böyle bi kahvaltı sofrası görmedim, reçeli balı, 4 çeşit peyniri, 3 çeşit ekmeği, pastırması, böreği... 4 4LÜK... inanılmaz bişi. ve o kadar mutlu oluyoruz ki onu yiyince, üstünede 3 bardak çay, mis mis! gözümüz, gönlümüz rahatlıyo, üstüne dondurma mı yesek diye hayvanlıklar yapıyoruz, ama o kadar çok yemiş ve gülmüşüz ki karnımız ağrıyo, yiyemiyoruz. klasik bir birceceselin tepkisi, insanlara bakıyoruz ve sürekli gülüyoruz, ünlü bi kadın varmış mesela böyle insanlar gelip konuşuyo, biz de ağzımız açık bakıyoruz falan. baya baya eğleniyoruz yani, kalkıyoruz bildiğin deli gibi yürüyoruz, sonra oyuncakcıya girip oyuncaklara bakıyoruz, sonra çıkıyoruz. ece evine gidip geometri çalışıyo, birce bizimle aynı sınıfta bulunduğunu unuttuğu dilarayla buluşmaya gidiyo ben de eve gidiyorum. akşama kadar hiç bişi yiyemiyorum bu arada :). sonra farkına varıyorum ki her 14 şubattan farklı bişi yaptım, evde oturup televizyondaki 'SEVGİLİNİZE NE HEDİYE ALMALISINIZ' ya da 'GÜLLER VE RENKLERİNE GÖRE ANLAMLARI' gibi haberleri izlemektense, oturup 2 tane sevdiceğimle kahvaltı ettim. hem de akşam 5 gibi kabul edilemez bi saat yerine 12 gibi daha masumane bi saatte :). her zaman hatırlayacağım tatlı bi kahvaltıydı benim için, o günkü en büyük çılgınlığımız 'maraş usulu kahvaltı' etmek benim için bi farklıydı ya... :)


sevgililer gününüz kutlu olsun

PS: ece geometride 10 da 10 yapacağına 'baya' garanti veriyorum, 10 soru var di mi hala ?

13 Şubat 2010 Cumartesi

all star

annem ben ve kuzenim şu an oturmuş all star izliyoruz, aklımdan dance me to the end of love geçiyo, annem 'al dedi git dedi'yi söylüyo, saat 5.13 .


WTF ?!

11 Şubat 2010 Perşembe

değişime uzaktan bakış

bundan tam 5 ay önce, aslımla konuşuyoduk, yeni üniversite her şey çok değişecek diyorduk. baya büyük hayaller kurduk. ben üzülmeyi, bişeye çok uzun süre kafayı takmayı sevmem, gülmek beni baya mutlu eder. bu aralarda yine çok mutluydum. yine ''her şey çok güzel olacak, içimde bi his var'' diyordum. sonra bi baktım ben 5 ay önce de bunu diyordum ve hayatımda HİÇBİR ŞEY değişmedi. evde haftanın 7 günü yokum evet ama ee? ben yine boş zamanlarımda deli gibi bilgisayar oynuyorum, yine resim çiziyorum, yine bi filme takıp, onun hakkında 7/24 insanları darlıyorum. ama ee ? buraya 'bi baktım' noktasına gelmemi sağlayanda aslıyla konuşmam oldu. ''hatırlıyo musun?'' dedi, ''ÖSS'ye tam 2 ay kala, bunalımların kralını yaşarken, çok değecek diyorduk, seneye her şey çok farklı olacak ve bu 4 senenin acısını çıkartıcaz, her şey değişecek ya, değecek şu an çektiğin tüm sıkıntılara, aldığın kilolara, yüzündeki sivilcelere, egzamalara, ağladığın zamana değecek, taktığın o insanlara 'peh' diyeceksin, hayatına öyle insanlar girecek ki 'oh be diyeceksin, iyi ki uğraşmışım bu kadar'... bi baktık, noldu dedik, noldu, ne değişti, aynı tas aynı hamam. sonra biz yine bişi oldu, aslıyla yine güldük. en azından değişmeyen en 'mükemmel' şeylerden biri de bizim dostluğumuz. herhangi bi' problemde, sevinçte, üzünçte biz birbirimizi çok iyi anlıyoruz, en azından değişmeyeceğini biliyoruz bunun da. bunu sevinip ondan sonra gözümüzü açabiliriz sevgili aslı arda :)...

daha beraber çook gülmemiz dileğiyle..
gobabygobabygo (:


PS: biraz umut için bu blogun ardından sam cooke-a change is gonna come dinledim. evet yaptım bunu.

10 Şubat 2010 Çarşamba

köprüaltı

pizza huttan bi daha asla oraya dönmemek üzere çıktık, 4 dönmez üyesi. sinirimiz bozulmuştu, baya haksızlık yapmışlardı, baya çirkin müdürleri ve şeflerini orda bıraktık, çıktık. sinemaya giricektik, ama keyfimiz fazla kaçtı, kendimizi o soğukta attık kadıköy sokaklarına... kaybolur gibi olduk nedense, sonra yoldaki abilere ablalara köprüaltına nerden gidiliyo diye sormak garip geldi, başladık yürümeye. ilk 15 dakika şefe küfrettikten sonra başladık biz 4 kuzen şarkı söylemeye... işte o an fark ettim ki; tek başına söyleyip, üzülüp, damara girmektense 4 tane aranda kan bağı olan insanla bağıra çağıra şarkı söyleyince baya bi mutlu oluyomuşsun. bazen öyle olması gerekiyo ya, akışına bırakmak gerekiyo her şeyi, yolda şarkı söyleyebilmek, çok takmamak her şeyi.

canım ablam ve sevgili ozan ve kaan
sizleri çook seviyorum !
kahrolsun pizza hut
yaşasın kadıköy-oda.

6 Şubat 2010 Cumartesi

hell yeah

Not: Allah 1 dir.
Not: Allah'ın hakkı 3 tür.
Not: İslamın Şartı 5 tir.
Not: Cennet yerin 7 kat üstündedir.
Not: En bi uğursuz sayı 13 tür.

Not: Topla hepsini 29! 2 ile 9 u topla 11! Topla ikisini 40! VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİNİN 40. YIL DÖNÜMÜ!!!

hakuna matata

bugün çok çok çok güzel bi'gün.
ama çok çok.
lise arkadaşlarımı gördüm.
hepsini de öyle çok özlemişim ki.
kahve falları, dedikodular, farklı isimler ama aynı meseleler..
sadece lise değil, hayatımda olan herkes
etrafımdaki arkadaşlarımın hepsini çok seviyorum.
sürekli hepsine sarılmak istiyorum.
onların dertlerini dinlemeyi seviyorum.
onların da benim dertlerimi dinleyip, sanki benimle beraber olayı yaşıyomuş gibi yorum yapmalarını, benim nefret ettiğim insanlardan nefret etmelerini, saydırmalarını seviyorum.
arkadaşlarımı seviyorum ya.
aynı kafadan insanlarla beraber vakit geçirmek.
tüm sıkıntının bi anda gitmesi.
hepinizi çok çok seviyorum.
hayatımda olan ve her gördüğümde gülümsememi sağlayan o güzel arkadaşlarım;
iyi ki benimlesiniz.

4 Şubat 2010 Perşembe

başım dönüyor

http://firstpersontetris.com/

2 Şubat 2010 Salı

emre

merhaba emre;
hiç tanışmadık seninle. ya da tanıştık ama birbirimizi şu an yolda görsek tanımayız. sana bu blogu neden yazdığımı düşünebilirsin. yazdım çünkü sana teşekkür etmek istiyorum. beni en kötü zamanlarımda güldürdüğün için. nasıl mı ? salak bi gündü. yorgundum. mügeyle yemek yemiştik. tiyatro klübünun tanışma toplantısı vardı ardından. ona gittik. gittikten sonra da tanışma kaynaşma adına pigastroya gidip çay içelim dedik. nolduysa orda oldu. kapıya dönük oturuyoduk mügeyle ikimizde. sonra sen birden kapıya o kadar güzel çarptın ki... ama böyle bi çarpma yok. bütün vücudun ahenkle o camı tattı, hissetti. yanağın falan yapıştı olm. sonra geldin oturdun. yüzün kıpkırmızı. saçmasapan konuştun, tüm kızlara yazdın. sonra da seni bi daha görmedik.

AMA ÇOK KOMİKTİ

en iyi dileklerimle

selin