22 Aralık 2010 Çarşamba

dağlar yüce
beller uzun
günler aylar
yıllar uzun

20 Aralık 2010 Pazartesi

en kötü öneri

''abi seviyorsan git söyle bence ''

18 Aralık 2010 Cumartesi

racism


sps diskaşında konumuz gender, ırkçılık falan da filan.
söyliycek bi kaç lafım var.
sınıfta konuşuluyor.

asistan : bişilerbişiler
öğrenci: bişilerbişiler
selin: şey bence
asistan : bişiler bişiler
başka bi öğrenci: bişiler bişiler
selin: m şey bence
asistan: bişimişi
öğrenci: kişibişi
selin: ya bence
asistan: nişikişi
öğrenci: hıbıdı blö you know
selin: is it because im black ??!?!


duyan güldü, ben de güldüm söyledikten sonra. bunu söyledikten sonra da lafımı da söyledim.

16 Aralık 2010 Perşembe

enjoy


the silence.

11 Aralık 2010 Cumartesi

sınav notumu öğrenmeden önce




sınav notumu öğrendikten sonra
bi yandan notlarıma ağlayıp bi yandan sunum hazırlamaya çalışıyorum.
hayat bana güzel.

mucizeler uğrar mı bir gün arka sıralara ?

hiç şey tribine giremiycem, 'ıyy ne türk dizisi mi ben sadece yabancı dizi izlerims'. ha hangi türk yapımı dizi izliyosun selo diye sorun. yok. bir tanesi hariç.... her ne kadar düzenli olayların akışını tam olarak bilemesem de arka sıradakileri gördüğümde 1 saat kitleniyorum arkadaş, nasıl hipnoz etkili bir dizi bu. iboyla sibelin bitmeyen aşkları gamzenin sürekli mutsuz bakışları ibonun aşkım diye diye ağzını bozması oktayın ölüp ölüp dirilmesi... ne zaman görsem hep aynı olay ama izleniyo işte. bence öyle bir geçer zaman vs vs gibi aile dramı yüklü dizilerden daha güzel... şimdi de gamze evi terk ediyo...............................

osmanın kapıyı AÇMAMASINDAN DAHA DUYGUSAL ...


bu arada aklıma geldi. bence bu yazın en komik olayıydı, bizim yazlıkta bi italyan deniz vardır, dünyanın en komik kızlarından biri. neyse işte, mc donaldsta yemek yiyoduk. athena adlı gruptaki turuncu kafalı çocuk geçti, gökhan olması lazım, ya da okan. ya da bizim sitedeki gökhan okan kardeşlerle karıştırıyorum adlarını. neyse esenle ertan çok heycanlandı. inanmıyorum O ÜNLÜ !!11! falan diye, biz de aa falan döndük görgüsüz görgüsüz bakıyoruz, neyse deniz de gördü athena turuncu elamanı. dedi ki AA EVET BİLİYORUM BU ÇOCUĞU ARKA SIRADAKİLERDE OYNUYO ....


ben gülmekten ağladım tabii...


şimdi kimle kimi benzettiğini koyuyorum

ve gülüyorum

bi de arka sıradakileri izliyorum.

7 Aralık 2010 Salı

sleepyhead

kalktım korkunç bi baş ağrısı, bi saat daha uyuyim ikinci amfinin son 5 dakikasına giderim dedim, yattım, kalktım, giyindim acele acele odada da tekim buse gitmiş derse, mesaj geldi efeden uyuyakalmısım diye ben de şimdi amfinin son 10 dksına gitcem belki yoklama alınır dedim. (hayatımda ilk kez yapıcaktım böyle bi çakallığı) neyse tam cıkıcam bi baktım yanlıs hesaplamışım saati. tamam süper yatar uyurum kalkarım son 10 dkya yetişirim. koltuğa kuruldum. yataktan yastığımı bile aldım. tam uyumak üzereyim benim selimcanı uyandırmam gerekiyodu onu aradım eaa uyan hadi okey bak uyuma falan dedim, yok tamam uyandım ben dedi. oha ne kadar süperim kendim derse gitmiyorum uyuyorum ama bu sırada selimcanı arayıp uyan falan diyebiliyorum düşün yani... neyse sonra koltuk çok küçük benim de bacaklarım sığmıyo ay uy derken uyuyakalmışım, alarm çaldı amfinin son 10 dksına yetişiyim diye tamam kalkıyorum diyip kapadım. kalktım mı ? hayır. dünyanın en güzel uykusunu uyuyodum ki telefonum çalmaya başladı. zil sesim de kids- mgmt den. neyse çocuk sesi falan çıkıyo bunlar benim rüyama girdi cipte projedeki çocuklarla koşup eğleniyoruz falan. sonra neyse baktım zil sesi sözlere giriyo. açtım
-öeae ?
- selin geliyo musun?
- ne neye?
-derse ya ingilizce.
arayan tuğçeydi.
- ay uyuyakalmışım hemen geliyorum dedim kalktım üstüm başımda hazır zaten bi çizmeyi giyicem cıkıcam neyse yüz göz şiş koşa koşa gittim derse, sınıftakiler sunum yapıyo kapıdan baktım. kapıyı açtım. hoca bana ÇIK ÇIK diye elinin tersiyle HAREKETLER yaptı. baya üzüldüm ya. hiç böyle bişi başıma gelmemişti çünkü hep bi o küçük UTANGAÇ gülüşle sınıfa giriş yapar sınıf tarafından da kabul edilirdim.. bu benim ilk hoca tarafından KABUL EDİLMEYİŞİMDİ .. neyse ay nolcak zaten yarın sunumum var 400 sayfalık kitabın 100ündeyim diyerek fasshaneye oturdum kitap okumaya başladım. ama mutsuzluktan ölüyorum tabii burda masaya kafamı koysam uyicam yani. neyse eylül geldi sen burda duruyo musun hea bence duruyosundur diyerek bir adet kağıt ve kocaman bir çanta koydu önüme. dersi bırakcakmış ikinci dönem alcakmış vs vs. sonra sina geldi. sina da bana 10 kere falan hocan kim niye attı dersin ne diye sordu ama hepsini cevapladım. tavla oynamak için dışarı çıkan sina ve eylül illa sen de gel dediler. o sırada tuğçeyi gördüm. sarıldım. birgül neden beni kabul etmedi derse çok mutsuzum dedim. tuğçenin bir özelliği de her şeyi pat diye söylemesidir (ama kötü niyetli değil, canım ya) e geç geldin çünkü selin dedi... ben de dedim ki o zaman bu derse de biraz erken gireyim, koşar adımlarla sınıfa doğru gittim. hocaya dedim ki :

-acaba bu derse girebilir miyim olur mu :(:(:( ( utangaç üzgün surat)
- hea selincim tabii orda sunum yapıyodu dikkatleri dağılmasın diye seni almadım dedi.


ve ben terkar mutlu oldum, çünkü bu ÇIK ÇIK kötü bir ÇIK ÇIK değildi... sonra çıktık sucuk ekmek falan yaptık kermeste şimdi geldik, iyi sattık, iyi yedik. karnım doydu. buse odada yok. kanepe bana göz kırpıyo. gece uzun, iki adet adp, bir adet konser, iki adet okunması gereken yazı, yarına da hazırlamam gereken bir sunum var.


ha şimdi napıcaksınız derseniz uyicam.

haydin iyi uykular bana

6 Aralık 2010 Pazartesi

cuma ns sınavı
perş eng sunum
çarş tll sunum / kermes
salı kermes

falan filan.

bak kesin başka bişi vardı da ben unuttum.

atomlarla ilgili bişiler okumam gerekiyo bi de evet, o da sınav için, diğer okumaları saymıyorum zaten.

5 Aralık 2010 Pazar

havalı çerçeve

keeping up with the kardashians ı iki gündür toplamda nerdeyse tüm gün izledim, hazırım, masama çok çok yakışacağını düşündüğüm böyle bissürü resim gösteren havalı teknolojik çerçeveyle geliyorum. annemin ona BU NE YA GURBETÇİ ÇERÇEVESİ demesi beni kesinlikle yıldırmadı. ANNECİĞİM YURT HAYATINDA insanlar özlüyorlar EVLERİNİ OKEY? :( (ps: fotoğrafların yüzde 90ı da yine ordaki insanlar da neyse şş)

:)

herkes benim baya kıskanç olduğumu bilir.
sevdiğim insanları bildiğin kıskanırım diğerlerinden.
ama bunu hakkaten ciddi fark edip,
ne sacma bişi yea demem daha çok yeni.
o yüzden rahatım.






şimdilik.

3 Aralık 2010 Cuma

28 Kasım 2010 Pazar

haydarpaşa


dün gece.
vapurdaydık.
ben emre buse helin ece.
haydarpaşa garına bakıyorduk.
rahat 20 dk hakkında konuştuk.
ne kadar güzel olduğundan.
ne kadar bakmaya doyamadığımızdan.
ve şimdi.
kalkıyorum sabah.
annem bana haydarpaşa yanıyor diyor.
anlamıyorum.
anlam veremiyorum.
çok üzülüyorum.
her karşıya geçtiğimde baktığım.
bakmaya asla doyamadığım yer.
tüm istanbul temalı film/dizilerde o girişin yapıldığı yer.
ne diyodum.
üzülüyorum.
çok üzülüyorum.

26 Kasım 2010 Cuma

25 Kasım 2010 Perşembe

Orta Asya'da yetişen, sürekli yeşil kalan bir bitki.

benim ablamın adı hansel. çok zor bi isim gerçekten, çünkü almanyada yaşamıyoruz, her yerde sürekli yanlış yazılıyo bu isim. anlaşılır bi durum. benim adım da selin. türkiye de gayet yaygın bi isim. ama anlamıyorum. neden sürekli benim adım yanlış yazılıyor arkadaş... hadi bak ablamın adı hansel giderler tansel yazarlar cansel yazarlar bunlar olabilecek şeyler, ama selin gayet bilinen bir isim ya. valla bak selen falan yazsalar yine bişi demicem ama benim adım SELİM değil, sevdiğimin adı o OKEY? bu sürekli oluyo. şimdi size bi iki örnek koyuyorum duygularıma tercüman olması açısından, çok doldum vallahi.



23 Kasım 2010 Salı

tüm bağlantımı kestim şu anda

okuldaki tek sırt çantamın fermuarını tamamen bozdum, ağzı açık açık bana bakıyo. sırt çantasız hayat çok bayat. sırt çantam sana lirik yolluyorum: 'o her zaman gülen yüzün bazen üzümlü bir tatlıdır'. benim sadık yarim sırt çantamdır.

18 Kasım 2010 Perşembe

geri alıyorum,
bi süre böyle görüşmiyim kimseyle. evde oturiyim. yeter o. her şey nasıl bu kadar üst üste gelebilir anlamıyorum.

17 Kasım 2010 Çarşamba

of

hem dersini çalışıp hep arkadaşlarıyla bulunşan insanlara çok özeniyorum. benim zilyon tane okumam gereken şey var, bir o kadar da buluşmam gereken insan. canım hiç bişi yapmak istemiyo, yapmicam da galiba, başladığım hiçbi şeyi bitiremiyorum.
içimde bi sıkkınlık var, hadi hayırlısı.
of.

15 Kasım 2010 Pazartesi

03.25

çok kısa ama çok komik


film : deniz devriyesi
annem : film beni benden aldı, zaten bıkmışım gemilerden

14 Kasım 2010 Pazar

ilahi scrubs




100

ns quizinde bi yerden böyle bi müzik sesi geliyo. kestiremiyoruz.

neyse diyip devam ediyoruz.


sonra neyse benim montumdan geldiği anlaşıldı ses. kapatiyim mi ay neyse hadi quizden sonra 5 dakika zaten quiz derken sınıftan birinin 'şarkıyı değiştirsen olmaz mı ben beğenmedim' demesiyle, gülmem, quizi yapamamama sebep oldu. çok güldüm ama, bence komik.



böyle bişi yazıp kesicektim yazımı, ama baktım 100ÜNCÜ KAYDIM !!!111! olacakmış kendileri, daha güzel bir şey yazayım dedim. Aslında çok sevdiğim bi arkadaşım - adını vermiyorums- bloguna bakıyodum, tumblrda yazıyo ama, neyse orda kendisi bize hiç anlatmadığı şeyleri yazmış. çakal seni. girdim baktım. ben yazcak mıyım peki öyle şeyler? bilmem. ben zaten blogumda hiç bi zaman ''evet ben burda çok sanatsal şeyler paylaşıyorum k?'', ya da 'komik' ya da başka bişeye uyan bi şey paylaşmadım ki. nasıl geliyosa öyle. yani size 'gönül yolculuğu' yaptırdım.

neyse 100. olduğuna göre daha çok bu blog açıldığı zamanki selo ve şimdiki selo arasındaki farklar arasında bi yazı olması gerekiyo galiba. elimizden geldiğince yapıcaz bişiler.

bu blogu ilk açmam şöyle oldu aslında, burcu var işte (burjuvam) derim ben ona, blog yazıyodu, okuyodum bende. sonra benim aklıma geldi tee 06-07 zamanları benim messengerin böyle ortamında blogum ve fotoğraf albümlerim vardı. 'ben =)' falan adlı albümler tabii bunlar, girmeyelim bu konuya. neyse sonra silmiştim galiba, emin değilim hala duruyo da olabilir, kontrol etmek lazım tabii. burcu'nun bloglarını okuyodum, sonra benim de canım var ben de insanım diyerekten, bi de çok olaylı bir günün akşamı, ouf dedim ben de yazıcam dedim. gittim aldım bir adet blogger hesabı. 'merhaba'ydı ilk kaydım.

1 sene içinde pek bir olay oldu hayatımda, bazen kodlu modlu bazen de açık açık yazdım buraya hepsini. tam '100' adet benden bişiler olmuş buralarda. devamını gelecek senelerde aktarmaya devam edicem. ama tabii ne demişler; kısmet, alın yazısı, kader. bunlar asla unutulmicak şeyler.


gizemin apandistiyle ilgiliymiş ilk yazım. sevgili gizem unutmaki apandistsizseniz apandist sizsiniz. hatırlar mısın o gün hasta yatagında yatarken seni güldürmemem gerekiyodu ve biz nerdeyse senin dikişlerini patlatıcaktık :). neyse damla da bu dönem içerisinde, yani bu bi yıl içerisinde zaman zaman bana trip attı yok neymiş efendim herkesle ilgili yazı varmış bi tek onla iligili yazmamışım falan. damla seninle bir günümü yazsam burası zaten yıkılır okey? BUNU BÖYLE BİL. hadi yine iyisin yine yazdırdın kendini melek. ay bu arada bu bi sene içerisinde pek sevgili arkadaşım ece de bizim okula geldi, sps diskaşınlarımız ortak, hep beraber gülüp eğleniyoruz. ama ben bunları da yazmıyorum, o kadar aktif bir yazar olamadım henüz maalesef. neyse burdan herkese teşekkürlerimi, sevgimi yolladım varsayın, o kadar sıkıcı bi yazı olmasın diğerleri içinde.

bi de babam sefere gitti bu dönemde. henüz hiç konuşmadım kendisiyle, çok özledim 1 ay oldu galiba, ona yakın bi tarih işte. o yüzden öyle bir geçer zamanki adlı diziye aslında biraz fazla tepki veriyorum galiba, olması gerektiğinden. neyse izlemicem yine de. babacım umarım iyisindir.

ablamı çalıştığı için baya baya az görüyorum, annemi de zaten haftasonları sadece. ama anneme zamanında interneti, msni, facebooku öğretmenin şu an çok faydasını görüyorum uzakta olduğumuz için. konuşuyoruz ordan falan tatlış oluyo tabii.

dersler çok sıkıcı. aslında çok da sıkıcı değil ama yoğun. bayıyo. bi de okuldaki en yakın arkadaşınız derslerin %80 ine gitmeyip poffur poffur uyuyosa, daha da üzüntülü, hatta hüzüntülü. neyse bir diğer bff'mle bölüm hayali kurup mutlu olabildiğimiz için, o pek sorun değil. amfilere sabahın köründe gidip 'düştüysek kalkarız, daha ölmedik yea' diyebiliyoruz en azından.

bi de msnde sevcan online oldu, halbuki ben selimcan sanıp sevinmiştim.

küçük şeylerle mutlu olabilirim. her zaman.

aa bu arada hakkaten ilk kaydımı da 14 kasımda yapmışım, nasıl güzel bir tesadüftür bu.

1. yılım kutlu olsun

5 Kasım 2010 Cuma

4 Kasım 2010 Perşembe

'öyle bir geçer zamanki' adlı diziyi izlemiyorum, daha fazla bahsetmeyelim.

30 Ekim 2010 Cumartesi

Son Kraliçe


Yaklaşık 1 senedir takip ettiğim SKKY sonunda beni takip ediyo, baya mutluyum .

Peki kim bu SKKY ?


SKKY yani Kübra Yılmaz, Almanya'da oturan bir Türk arkadaşımız. Blog yazarı. Ama bir insan bu kadar içten mi blog yazar arkadaş, her gün istisnasız girdiğim, acaba yeni bişiler koymuş mu diye baktığım tek blog, hatta tek sayfa. Facebook'tan bile daha çok giriyo olabilirim yani.

Nerden bulduğuma gelince...

Aslında siteyi ablam buldu, bulma olayı da biri formspringden ablamın takip ettiği birine ' bu aralar en sık girdiğiniz site ? ' diye bi soru geliyo, cevabı da SKKY'ın sitesi. Neyse ablam giriyo okumaya başlıyo, bakıyo bildiğin yazıları okudukça okuyası geliyo insanın, ve okunuyo. Sonra bana gelip 'Selin tam sana göre bi site buldum, bağımlı olucaksın' diyo, ben de başlıyorum okumaya, o gün bugündür SKKY'ın en sıkı takipçilerinden biriyim.


Peki neden SKKY'ı bu kadar çok seviyorum...

Sevmemek mümkün mü ? Hangimiz onun kadar başımızdan geçen her şeyi bu kadar NET, bu kadar İÇTEN anlatabiliriz ki? O yazmaya çekinmiyor, neyse o. FAKE değil video çekiyor, koyuyor. Mesela sitesinde ona '75 kilo musun?' diyenlere 'yok olm 120 falanım' diyecek kadar da gerçekçi ve özgüven sahibi. Katılmadığım tek konu 'kilo verirsem videolarımı boydan çekerim, yoksa görüntü kirliliği olur' demesi. Sevgili Kübra, insanların seni soktuğu kalıpları boşver, kime göre kirlilikmiş bakiyim o? Senin özgüvenin, cana yakınlığın yeter. Neyse ne diyorduk; o kadar gerçekçi ve içten, hayatında olan her şeyi o kadar 'olduğu gibi', 'kasmadan', 'nasılsa öyle' anlatıyor ki, kopamıyoruz. 10 ekim doğum gününde güzel bi blog yazısı armağan etmek istedim ona, ama onun kadar içten olamam diye yazmadım.


Bu yazımda sana armağan olsun Kübra.

Kim ki bu ? diyenlere de
Kübra'nın blog sitesi, bir bakın, bağımlısı olacaksınız.


www.sonkralice.net

29 Ekim 2010 Cuma


nobody said it was easy
it's such a shame for us to part

17 Ekim 2010 Pazar

mut

.

Servis tabağı 25 cmlik 24 adet
Kase 12 cmlik beyaz 24 adet
Salata tabağı 24 adet
Tatlı tabağı 24 adet
Çatal küçük 24 adet
Çay bardağı 48 adet Ajda Büyük
Merdane 1 adet ince 1 adet kalın
Baharat takımı plastik kapaklı 10-15 cmlik 1 takım
Konserve açacağı 1 adet
Havan 1 adet
Saklama kabı çeşitli boylarda 10 adet
Tencere 35 cm x 15 cm 2 adet
Yağ sökücü 10 adet
Yer yüzeyi temizleyici 10 adet
Kahve fincanı 24 adet
Su bardağı 48 adet
Çırpma teli 1 büyük 1 küçük
Tahta karıştırma kaşığı 1 adet
Metal karıştırma kaşığı uzun saplı 1 adet
Çay kaşığı 24 adet
Izgara şişi 24 adet
Süzgeç 2 adet küçük 2 adet büyük
Kek kalıbı dikdörtgen 6 adet
Salatalık soyacağı 1 adet
Sürahi 3 adet
Huni 2 büyük 2 küçük
Tavuk kesme makası 1 adet
Teflon tava 2 büyük 2 küçük
Çay tepsisi 4 adet
Kızartma tavası 35 x 20 cm
Et dövme 1 adet
Bulaşık sepeti 2 adet
Güveç kasesi 24 adet küçük
Leğen 2 adet 40 cm'lik
Spatula uzun saplı 1 adet







Ayçiçek yağı 18 litre
Ketçap 6 adet
Mayonez 6 adet
Yoğurt 6 adet
Bal 6 adet
Tahin pekmez 6 adet
Tereyağı 6 adet
Katı yağı 1 koli
Kulplu çay tepsisi 1 adet
Kaşar peyniri 10 kilo
Domates 10 kilo
Salatalık 10 kilo
Marul 1 kasa
Su 20 kasa
Peçete 2 koli
Tuvalet kağıdı 6 koli
Kürdan 10 paket
Çeşitli meyve
İki kasa kola
İki kasa meyve suyu
Otomatik Çamaşır makinesi Deterjanı 15 kilo
El sabunu 20 paket
Reçel 3 çeşit
Domates salçası 5 kilo
Peynir 1 teneke
Zeytin 10 kilo
Türk kahvesi 10 paket
Çay 10 kilo
Fırın tepsisi 46 x 60 cm 4 adet


Babam sefere gidiyo, gitmeden bunları yazdırttı bana mail attım listenin hepsini. Öyle.

13 Ekim 2010 Çarşamba

misread

http://www.dailymotion.com/video/xct852_kings-of-convenience-misread_music


if you wanna be my friend
you want us to get along
please do not expect me to
wrap it up and keep it there
the observation i am doing could
easily be understood
as cynical demeanour
but one of us misread...
and what do you know
it happened again

a friend is not a means
you utilize to get somewhere
somehow i didn't notice
friendship is an end
what do you know
it happened again

how come no-one told me
all throughout history
the loneliest people
were the ones who always spoke the truth
the ones who made a difference
by withstanding the indifference
i guess it's up to me now
should i take that risk or just smile?

what do you know
it happened again
what do you know

7 Ekim 2010 Perşembe

:)

5 Ekim 2010 Salı

aman

dailymotionda arama şeysine natural blues sps yazdım.


tamam ders çalışmaya gidiyorum.


bi de iki işi aynı anda yapabilmeyi çok istiyorum.

buydu izlemek istediğim.


dont nobody know my troubles but god diyip gittim.

25 Eylül 2010 Cumartesi

no place like home

evet planlarımda değişiklik yapıp bugün gitmeye karar verdim sevgili yurduma. ha okulda mıyım diye sor? değilim. uyandım 12 gibi, hadi dedim bi kahvaltı ediyim de bavul hazırliyim. böyle ettim kahvaltıyı. ben bavula bakıyorum, bavul bana, kesişiyoruz... ama nasıl uzun, nasıl uzun... sonra annem de etrafı topluyo o sırada, yardırmış ev tertemiz falan. dedim hadi selin yapabilirsin. şş dedim kendi sırtımı sıvazladım. yok yani o şevk o istek yok ... bi de tabii o zamanki planlarıma göre ben 7 de okuldayım, hani o kadar da vakit yok.. neyse yine bavulla bakışırken telefonum çaldı. buse arıyo;

b: ALO SELİN
s: caağnım
b: odamız göle bakıyo ve çok geniş süper haberin olsun!
s: ay gerçekten mi ollley
b: hadi hazırlan gel artık öptüm
s: tamam öptüm

ya ben bu gazla bütün bavulları bi anda topladım, bütün eşyalarımı düzenledim arkadaş. ama nasıl hızlı inanamazsın, bunun üzerine gittim bütün evi süpürdüm, kek yaptım, gittim migrosa alışveriş yaptım. bir cümle nasıl akışımı değiştirdi inanamadım. neyse şimdi hazırım hazır olmasınada babam çok yorgun, yarın bırakiyim diyo. ama benim yarın sabahın köründe yapıcak cok işim var baba? gözyaşlarımı görebiliyor musun baba ? şaka bi yana olmadı gece 1 shuttle ına binicem. ama o kadar bavulu ne zaman alırım. işte bilemedim bunu. neyse bu kadar sizinle aslında istenildiginde gerçekten bavul hazırlayabilecegimi paylaşmak istemiştim sadece. esen kalın.

20 Eylül 2010 Pazartesi

çok sanatsal


s: abi bu şarkı çok iyi
e: aa donnie darkoda çalmıyo mu bu
s: evet. of ne güzel filmdi di mi
e: ya şey kusura bakma da ben bi bok anlamadım
s: tavşan var. sonra çocuk şizofren işte. uçak düşüyo işte. nası anlamadın filmi?
e: he evet
s: çok sanatsal değil mi böyle diyoduki o sen neden tavşan kıyafeti giydin diyodu o da diyoduki asıl sen insan kıyafeti giydin diyodu lafı koyuyodu
e: tavşan çok iyi evet
s: çok iyi tavşan taklidi yapıyor gerçekten
e: böyle tonlaması tam bir tavşan, rolunu cok iyi yapmıs
s: el ve kol hareketleri tam bir tavşanı andırıyor, bugs bunny 1 donnie tavşanı 2



çok güzel film. işte tavşan var falan.
benim bi babam var.
akşam kendisine 'en sevdigin renk ne baba?' diye sorulduğunda
bi sonraki gün kahvaltıda gelip kapıdan
'yeşil' diyip gider.

hoppudu höppidi

benim uykum dünyanın en ağır uykularından biri. bunu bu son 2 senede iyice anladım.

okulun ilk açıldığı hafta diasadan alışveriş yaparken yangın alarmı çalmaya başladı, ben gerildim noluyo falan diye sonra baktım herkes işine devam ediyo, benim alt beynim bunu 'eğer yangın alarmı çalarsa bişi olmaz melegim sakin ol' diye attı. (iddiali bi tespit) neyse. o günün gecesi. odanın 4 kişisi de mışıl mışıl uyurken, ya da ben öyle olduğunu sanıyorum, gözümü bi açtım, kapının önünden insanlar bi o yana bi bu yana koşturuyo, odada kimse yok, ve inanılmaz bi alarm sesi var. neyse kalbim atıyo deli gibi indim aşağı bütün yurt orda falan. meğersem yangın alarmının düğmesine basıp kaçmış biri eğlenmiş, gidin yataklarınıza yatın dediler. sonra biz çıktık yukarı dedim ki 'insan bi uyandırır' (acılı genc kız). ve oda arkadaslarım benim ayagımdan tutup cektiklerini ama yine de uyanmadıgımı söylediler...

uykudan kalkınca 20 dk gibi bi süre konuşulan hiç bir kelimeyi anlamıyorum. ve çok üzülüyorum.

şimdi tuğçeyle buluşucaz, böyle kendi kendime uyandım birden baktım telefonuma saat 10. aradım tuğçeyi.

s: tuğçe biz konuştuk mu senle bugün
t: evvet
s: abiğ nasıl hic hatırlamıyorum
t: evet zaten baya tatlıydı hoppudu höppidi (?) dedin kapadın.

sdkladkls. bu böyle bilinsin. ben uyurken beni arayıp sonra da 'o neydi' demeyin.

19 Eylül 2010 Pazar

ya çok yaratıcı

helinle bugün msnden konuşurken sürekli birbirimize 'paylaşım için teşekkürler diyoduk'

en sonunda kendisi bombayı patlattı

h: abi ben artık benden ayrılan sevgilime de bunu söylicem.
s: hashdajdlas
h: x: helincim ayrılalım
h: ok paylaşım için teşekkürler
x: ?!


herkese tavsiye ederim.
paylaşım için teşekkürler.

16 Eylül 2010 Perşembe

teknik

bodrumda americano oynarken yan masadan gökhandan geliyor ;


g: ya selin her şey japonca bu bilgisayarda bi baksana !


çok japonca biliyo tipi var galiba bende..

bm.

sen gittin gideli
içimde öyle bir sızı var ki
yalnız sen anlarsın

10 Eylül 2010 Cuma

9 Eylül 2010 Perşembe

seni çılgın.


adını yoda koydum. sana bu çalışmayı yaptım. umarım beğenirsin. saygılarımla.
en büyük hayranın selin. ve kalpler.



satisfaction

dırı
dırırırırırırırırı

baybayram

bayramları çok seven biri değilim.
sebebini buraya yazacak kadar hopdirik değilim.
bayramda sabah kalkıp kahvaltı edip, kitap okudum. okurken uyuyakaldım. geri uyandım. gittim yeni gelen kişiyi öptüm. a-a bayramımı kutlamayı unuttu galiba dedi. herkesin bayram için tekrar öpülmesi gerekirmiş. (dipnot: 15 yaşındaki anarşik teenage girl asla değilim) neyse sonra uyanmamın üzerinden 15 dakika geçti, ki tanıyanlarımız bileceklerdir ki ben uyanınca dünyanın en anlayışlı insanı değilimdir. gittim büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gözlerinden öptüm. annemi hiç üzmedim, süper bi kız oldum. bayram mesajı atanların ilk 5ine cevap verdim. (çok havalıyım öyle ilk 5ine cevap veriyorum yani, düşün) ekin'le konuştum yine 1 saat. çok özledim be. okul başlasın. dondurma almışlar bize onu yedim. yan evdekiler mangal yapıp halay çektiler onları izledik berişle. sonra bi tane vidyo var ben o vidyoyu her izlediğimde nasıl gülüyorum. ama amaçsız ve ucuz gelebilir. ama işte o insanın HAYAT SEVGİSİ diyerek durumu kurtarabiliriz galiba. dur mahrum bırakmiycam sizi. buliyim linki. burda . o kadar ucuz ve güzel ki, tekrar izledim. neyse şimdi kitap okiyip yatıcam galiba, ankara'ya gitmem de yalan mı olucak belli değil, merhaba sıkıntı, iyi geceler size de.


aa bi de bunu yaptım çok sevdim. bir vacd öğrencisi böyle olmalı. evet.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Alzay.

Babannem için bir gün teyze bir gün yengeyim. Sabah Almanya'da öğlen İngiltere'de akşam İstanbul'dayız.

19 Ağustos 2010 Perşembe

emir

rötarlı freshliğim sonunda gerçekleşti.
mutlu ve huzurlu oldum.
şu anda 5 yaşında emir diye bi çocuğun KRAL BENİM adlı albümünü dinliyorum. 5 şarkıdan oluşuyo. tavsiye ederim, çocuk sesini seviyosanız, teoman üstlenmiş albüm masraflarını falan da. tom ve ceri gibiyiz ama seni seviyorum bebegim keske beraber süt icsek :( sözleri olan bir şarkısı var (bebeğim kelebeğim) fonda çalmakta. ben ne diycektim ya. ha şey bütün yaz boyunca krem sürdüm yanmamak için, ama yandım gene de. çok değil ama beyaz ten hep daha güzel. sonra bissürü çiğ börek yedim. kışın yemem çünkü. samsun pidecisine de gittik. ördekler gülüyor vak vak başladı fonda. annemle karşılıklı oturuyoruz. her gün bir türk kahvesi içtik. sitenin kızlarıyla dedikodu yaparken hep gökkuşağı yedik. zıbam zıbam çalmaya başladı şimdi de. sonra her gece 3 te köfte ekmek yedik cait abiden. cait abi diyorum çünkü cahit mi cavit mi bilmediğimiz için cait abi diyoruz. o da bakıyo her seferinde. bodrumdayım hala, ama gitmek çok zor olcak gibi.

ps: albümde 4 şarkı varmış, bitti şimdi.
bi de kilo almadım.

22 Temmuz 2010 Perşembe

23 Haziran 2010 Çarşamba

karanlıklar
seni benden
seni dünden
seni gerçeklerden
korurlar

17 Haziran 2010 Perşembe

ezel- en kısa dizi

ya öyle olsaydı nolurdu dediğimiz şeyler vardır.

benim için bunların birinci sırasında ezel gelir.

şimdi ben ezeli her hafta izlemiyorum, ama evet konusunu biliyorum, eşte dostta, dönercide açık olunca bakıyorum noluyo diye. dizinin ömer abimiz estetik yaptırıyo yüzüne ezel oluyo işte konuşuyo şöyle bişiler diyo muhtemelen :

-... ve sonra ezel oldum. artık beni kimse tanımayacaktı. eski ömer yoktu. falan filan

sonra yeni hayatına başlıyo intikam alıyo falan.

peki ya şöyle olsaydı

-..ve sonra ezel oldum. artık beni kimse tanımayacaktı. eski ömer yoktu. yola çıktım. yürümeye başladım. herkes bir yabancı gibiydi.


mahallenin manavı : aa naber ömer gözükmüyon ortalıkta
ezel : hsktr ya !

sonra dizi biterdi. herkes yatağına gider yatardı.

14 Haziran 2010 Pazartesi

taktique

elae'e az kaldı.
odayı boşaltmaya başladım.
biraz hüzün var.
birazcık.
çok güzel bi sene geçirdim.
inanılmaz arkadaşlıklar kazandım.
çok uzun süre sonra ruh eşim olduğunu düşündüğüm birileriyle tanıştım.
bazılarında yanıldım.
insan tanıdım bolca.
falcımın dediği fallar çıktı.
bocaladım.
belki de sabancıdaki en rahat senemin sonuna geldim.
güzel uyku.
güzel müzik.
güzel insan.
güzel içki.
güzel muhabbetler.
güzel çiçek
ve güzel böcekler gördüm.
sene sonu geldiginde gitmeden beni arayan insanları daha cok seviyorum ayrıca. teşekkür ederim.


neyse konuyu bağlayamadan okul bittiğinde gözlemlerimden birinden bahsetmek istiyorum sevgili sabancı bünyesi ile ilgili. ha bu arada elae prac. yapmam gerekiyo ama şş ona da sıra gelecek.

neyse konumuz


TAKTİK


neyin taktiği peki...



kız erkek ilişkilerindeki taktikler. tamam evet bu konuda beceriksiz olabilirim ama etrafımda kimi görsem herkes bi taktik peşinde. ben bu sene öğrendim bunların hepsini, ve herkes uygulamadığım için kaybettiğimi söylüyo. ( burda arka fonda im a loser baby so why dont you kill me girer)


taktik 1

-'umursamamak'

evet okulumdan öğrendiğime göre bir insanın sizden hoşlanmasını sağlamak istiyorsanız onu umursamayacaksınız. nasıl mı? mesela yanından geçiyorsunuz diyelim; selam verirse selam vermek 'eh'lik bir davranış, yanında bir arkadaşın varsa ve gülerken arada 'ha merhaba' diye selam veriliyosa daha havalı, selam vermeden yanında arkadaşlarınla şuh kahkahalar atıyorsan bu en havalısı-imiş.

taktik 2

-'mesaja geri dönmemek'

mesela potansiyel arkadaşımız mesaj attı. mesajına geri dönmicez! o da bizi merak edicek of bu kız napmaya çalışıyo diye. ve çok gizemli olucaz.



taktik 3

-'zor insan olmak'

bu 100 yıldır dillere yapışmış ' ben senin bildiğin kızlardan değilim cnms' taktiği aslında. takıldığın erkekler seninle çıkmıyosa, evet doğru bi yol aslında, ama sabancı topluluğunun emeeen uğraşamam deme ihtimali de var.

taktik 4

-' bak kaç'

bu genellikle okulun partileri için. birisi bize bakana kadar bakıp, o baktığı an gözümüzü çevirip, sonra yine bu periyodu 3 kere tekrarlıyoruz. ilgisini çekiyoruz yani.



ben anlamıyorum. anlayamıyorum. uygulayamıyorum da. özür dilerim duygularımı her zaman böööyle insan önüne serdiğim için özür dilerim... yaralı ceylan selin.
neyse şakaydı.
bi gün bende uygulayabilirim belki
ve one night stand yerine
one life stand bulunur.


ağır laftı

kisses..


selin

11 Haziran 2010 Cuma

killing me softly

en sevdiklerim okuldan gidiyo bu hafta.
ben de yarın sabah.
annem ve babamla konuşmadım ama daha.
yarın gidiyorum pazar aksamı dönüyorum ve kimse yok.
aslında var birileri.
ama ben dramatize etmeyi çok seviyorum.
her şeyi.
herkesi.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

hayatımda ilk defa birine böyle upuzun bi mektup yazdım. çok uzun ama, çok içten.

ingilizce kitabımın arasında.

bana kareli deftere yazılan o mektubu daha iyi anlıyorum şimdi, çok daha iyi.

30 Nisan 2010 Cuma

erkekler


bugün 4 erkekle konuştum. birbirimizi tanımadan, sumegle diye bişiyden. neyse çok önemli değil aslında, olay şurda başlıyo, konuşma -kız arkadaş- olayına geldi.


yaralıstayla2392: ben tek kişiyle çıktım o da 1.5 yıl sürdü işte.
yaralıstayla2903: şişman ve çirkin misin ?




öyle yani.

24 Nisan 2010 Cumartesi

Çok 'Adil' Işık

Şimdi dönüyoruz Hazirana. Ben o zamanlar ÖSS'den dolayı baya tripliydim ve baya kilo almıştım. Üzgündüm, böyle ÖEA ACABA Bİ YERE GİREBİLCEK MİYİM AELLEAAAM diye ortalıkta dolaşıyodum. Hiç bişi yapmak istemiyodum. Annem benim halimi görüp üzüldü, gel Selin senle Taksime gidelim dedi. Lakin gittik. Bana alışverişe çıktık - çıktık ama, bu da bi başarı- ondan sonracığıma, olmad olmadı gittik Adil Işık'a. Neyse burda ben baya bişi beğendim böyle, girdim kabine olmadı. Çok üzüldüm. Ama böyle yüreğim parçalandı artık. Dayanamadım. Bi tane denizci temalı elbise vardı -ki ben çok severim denizci temalı HER ŞEYİ- neyse elbisenin arkası kapanmıyo falan böyle, ama zaten böyle jöleyi ortasından sıkmışsın gibi bişiy oldu, ama böyle parçalanmamış gibi. Neyse gittim o gazla, kasaya, aa bu arada unutmadan bi tişört alabildim ordan evet, neyse gittim kasaya, orda böyle incil gibi bi kitap var böyle parlıyo bana baka baka... DİLEK VE ŞİKAYETLERİNİZ yazıyo üstünde de ... Açtım, artık o an şişkoş seloş nasıl hissetmişse benim sosis parmaklarım hepsini deftere döktü. İŞTE BİZİ NİYE DÜŞÜNMÜYONUZ BİZ ŞİŞMANLARIN YAŞAMA ŞANSI YOK MU ÜHÜHÜH temalı bir yazı oldu diyim. Neyse sonra Bodruma gittim, kilo verdim, o olayı unuttum baya. Bana böyle bu sene bi mail geldi. Yollayan Adil Işık'ın müşteri hizmetleri. Benim aklımda benim o yazdıklarımı okuyacaklar da sonra cevap atacaklar da hiç öyle bir şey yok, gayet yeni kıyafetler geldi seloş gel al yazılı bir mail beklerkeeeeeeeeen ;



Sayın Selin Dönmez,

Öncelikle düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.

Ürünlerimiz, mağazalardaki hizmetimiz ve personelimiz ile ilgili yorumlarınız size daha iyi hizmet verebilmemiz için bize yol göstermektedir.

Koleksiyonumuzdaki + beden modellerin artırılması ile ilgili talebiniz dikkate alınmış ve ürün tasarım departmanımıza iletilmiştir. Love My Body +beden koleksiyonumuz yeni sezonda çok daha genişletilmiş bir şekilde Forum Bornova mağazamızda beğeninize sunulacaktır.

İlginiz için teşekkür eder, iyi günler dileriz.



diye bi mail aldım. Dumur tabii baya. Ama böyle sanki dünyayı kurtarmışım gibi bi havalara girdim, böyle anneme gösteriyorum, işte arkadaşlarıma kopyalıyorum maili. O kadar havalıyım yani. Çünkü müşteri hizmetleri beni umursadı. Her zaman olmaz bu. Neyse kilo verdik ama bi bakarız hehe gülüşü, belki de alırım falan ay acaba nasıl falan diye düşünürken... Mailde bir şeye dikkat etmediğimi fark ettim: 'Forum Bornova mağazamızda beğeninize sunulacaktır.'diye biten cümle. Bornova İzmir'de değil mi ya diye içimden geçirirken, google bana kocaman bi 'EVET O YER LANET OLASI İZMİRDE' cevabını verdi... Sonra ben baya üzüldüm böyle, sevgili Adil Işık keşke bana bu maili atarken iki kere düşünseydin, keşke deseydin ki olm bu kız boş zamanlarında İzmir'e gidiyor mu gitmiyor mu, sorsaydın ya kendine bunu. Yarın gidip bakıcam Taksime gelmiş mi bu I LOVE MY BODY kreasyonu. Gelmediyse bekle beni parıldak kitap, SANA LAFLAR HAZIRLADIM !



Selin.

23 Nisan 2010 Cuma

fotoğraf

Hayat aslında baya garip. Benim 'hayatçokgaripdeğilmi' tarzı bloglar yazmam da çok garip aslına. Ama bugün fotoğraflara bakarken iyice bi fark ettim. Ayın 4'ünü gösteriyordu fotoğraf, her şey çok normal yanımda o var. Sıkı sıkı sarılmışım, ben zaten sevdiğim insanlara sarılmasını çok severim, anaç tarafımdan gelen bi özellik herhalde. Neyse o günden tam 9 gün sonra olan şeylerin şu anı etkileyeceğini tahmin edebilmek çok zor, kişiliğim, değer yargılarım, her şey sanki birer birer dağılmaya başlamış gibi. Ne garip. Toplasan bir dönemi geçmez, ama hayatımda çok şey değişmiş ben bunu bir fotoğrafa bakıp anladım, 'ıı her şey çok banel, neden hayatım bu kadar monoton?' modum meğersem tamamen bir drama queenlikmiş. Ben artık geçen seneki Selin değilim ki. Seneye de bu Selin olmiycam. Aslında üzücü, bi yandan da güzel. Bir tek her durumda kabul edecek tek insanlar da senin ailen. O yüzden aile baya önemli bişi. Ben ailemi çok seviyorum. Babamı çok seviyorum. Annemi çok seviyorum. Ablamı çok seviyorum. Türkçe öğreniyorum. Böyle cümleler kurmak çok eğlenceli.

Bir fotoğraf bu kadar düşündürttürebilir-imiş-.


PS: Anneme blog açtık ! :)


ha bi de :

the best thing about photograph is that it never changes,even if the people in it do.


diye bi laf varmış, ben begümde gördüm, andy warholunmuş.

19 Nisan 2010 Pazartesi

istanbul forever

Ankara'ya gittim geldim, çok rahatladım. Öncelikle Emin'i gördüm ki ben kendisini çok severim. Sonra ODTÜ'yü gezdim -inanılmaz bi yer imiş- çok çok eğlendim. Kuzenlerimin 100 de 1 ini gördüm, bol bol oynadım onlarla da. Araba sürdüm hayatımda ilk kez! Ve çok garip bi hismiş gerçekten, ama otomatik vites almiycam arabam olursa, kesinlikle 1e al 2ye geç hop 3e getir diye zorliycam kendimi. Daha havalı bence. ZALIM başlıklı fotoğraflarımı yakında koyarım facebook'a, oraya, buraya, mahrum bırakmam kimsecikleri. Eşe dosta hiçbişi getirmedim. İsteyen de olmadı zaten. Gelirken çok güzel müzikler dinledim. Öne oturup çekirdek çitledim, arkaya geçip uyudum. Eve gelince de uyudum, çok kötü rüyalar gördüm ama. Sabah kalktım bi' türk kahvesi içtim kendime geldim. Röyksopp'un İstanbul Forever adlı bi şarkısı varmış, kendisi Poor Leno remixiymiş, onu öğrendim. Dinledim. Güzelmiş. İstanbul forever.

5 Nisan 2010 Pazartesi

favorite flavor.

High school lovers çalmaya başladı birden.
Kötü oldum, çok kötü oldum.

4 Nisan 2010 Pazar

3 Nisan 2010 Cumartesi

o bir 18

keşke demekten çok sıkıldım. ama hayat yüzüme çarpıp çarpıp duruyo. insanları ya hayatından tamamen çıkaracaksın ya da tamamen hayatına sokacaksın bana göre, ortası olmuyo. bana göre dedim ama bunu en çirkin şekilde uygulayan insan olarak kendimi görüyorum. böyle yazıları okumayı da hiç sevmiyorum. neyse benim blogum pek de fanfinifon. ayrıca bir müzikus üyesi olmadan insanların adını soyadını şak şak söylemem, müzikuslu 4 kişinin yanında bön bön bakmamamı sağladı, bu yüzden kendime koccaman bi afferim yolluyorum kalbimin en derin köşelerinden. yaratıcı oyunlar güzeldir, yaratıcı sorular da öyle. ben daha tam olarak taşları yerine oturmamış 18 yaşımı saçmalayarak geçirdim, çok güldüm, çok eğlendim. devamı da gelsin ama sorumluluk da almam lazım galiba artık biraz. evet inanılmaz BİR GENÇ KIZIN DEĞİŞİMİ yazımı burada noktalıyorum, çünkü yarın uyancam midterme çalışıcam, flüt çalışıcam filan. İNŞ AMİN ÖPTÜM.


aeo
kib
aeo
aeo
aeo
aeo
aeo
æo
æo
æææææa.
FALAN FİLAN.

1 Nisan 2010 Perşembe

-hı-hı.

bu kadar drama içinde drama queen olmamak mümkün değil bence. kendime bir not: biraz uzaklaşmalı, hatta uzlaşmalıyım.

31 Mart 2010 Çarşamba

trip no1

hep kendime soruyorum ne eksigim var diye ne eksigim var digerlerinden ben de herkes gibiyim işte iyi olmaya çalıştıkça neden böyle oluyo neden sürekli sevdigim insanlar üstüme çıkıyo ve canımı acıtıyo sürekli belki ben de başkalarına göre o 'insanlar' grubundanım ama o gruba girmemek icin arayıp soruyorum herkesi falan ben cok hastayım su anda acaba kac kişi biliyo kaç kişi farkında selin hasta ve cok üzgün cünkü her hasta oldugumda nedense bana bi alınganlık cöker daha bi aranılıp sorunulmak isterim ve işte öyle. o yüzden beni arayın. beni bu dönemde arayan insanları daha çok seviyorum daha bi kıymetlimiss oluyo nedense. öyle işte. bugün beni sabancıdan bi arkadaşım aradı, dün sgmden cıkarken görmüştü beni o kadar mutlu oldum ki 'dün kötüydün, doktora gittin iyi misin' dedi evet cok normal bişi belki ve aradıktan sonra direkt o kadar mutlu oldum ki yanagıma allık geldi. babam bugün beni okuldan aldı eve getirdi hastayım diye. şimdi evimdeyim. evimi çok seviyorum. 'tas tas' corba ictim iyileşmesem bile ailemi görmek bana iyi geliyo, yurtta kalsam bana bakıcak arkadaslarım da var cok sagolsunlar bugün yine iyi hissetmem ondan. yalnız bu yazı o kadar cirkin ve üzücü bi yazı oldu ki. bi süre sonra silmek lazım. çok ühüh hastayım ama hastalıgımda yanımda olanları çok seviyorum yazısı oldu. ha bi de bugünün anısına ' BIG BROTHER IS WATCHING YOU'.


şey

hasta


olmayın

olur

mu
?


uyuyim ben en iyisi
don’t stop don't stop
just keep on going
until i come
until i come in.

26 Mart 2010 Cuma

11 Mart 2010 Perşembe

miş.

ve ben kendimi galiba daha çok seviyomuşum, karar verdim.

10 Mart 2010 Çarşamba

Yara

dünyanın en çok düşen insanı olabilirim.
otururken, yürürken, koşarken, gülerken, ağlarken... ben sürekli düşerim. sonra da ağlarım genellikle, bazendi de gülerim. canım acır baya baya, yara olur dizim, elim. geçen hafta da bundan pek farklı bir olay olmadı. hava güzel gibiydi, dedim ki 'ben bu okula bu kadar bisikletimi getirdim neden kullanmıyorum', indim aşağı aldım a6nın önünden bisikletimi çok tatlı ve mutlu bi şekilde sürüyorum böyle, gülçinin camını tıklatiyim ki havamı atiyim dedim. 'tamam tamam bakıyorum hatta geliyorum'' dedi, ben o sırada artist hareketlerine başlayan selin olarak 'GÜLÇİN BAKIYO MUSUN' diye bağırıyodum, sonra bakıyo mu diye kontrol etmek için kafamı arkaya çevirdim... bisikletle 'cumburlop' bi şekilde camura girdim, elim kolum kanadı direkt. medline a gittik, bişi sürdü işte, sonra VOV ACIYA COK DAYANIKLISIN dedi. dalga mı geçti bilemem. ama evet 18 senedir ha paso düşe düşe bu bana baya bi hayatın bi parçası gibi gelmeye başladı, sabancıdaki arkadaşlarım bile artık ben düşünce tepki vermiyolar. neyse bu yara oldu iki gün yürüyemedim baya vs, sonra yürümeye başladım, ekin sürekli 'yanlışlıkla (!)' yarama vurdu derken, o en acılı süre geldi... YARAM İYİLEŞMEYE BAŞLADI. böyle çirkin bişi yok. teorik olarak en güzel dönemi olması gerekiyo, hani vücuttan gidiyo falan ama yok yani yok kaşımdan duramıyorum, sürekli krem sürüyorum aklım başka yöne kaysın diye. (aklın başka yöne kayması ?). ama işe yaradığını söyleyemem hatta bu blogu yazarken tek düşündüğüm şey onu kaşımak. ama sana göğüs gericem bebeğim, seni bacağımda tutmicam. GİDİCEKSİN BU DİYARLARDAN. seni seviyorum öptüm bys.

**sivilceler için 'onlar birer talı küçük misafir, onlara iyi davranalım, hatta cips vs tarzı şeylerle onları büyütelim, çünkü kimse evden zayıflamış olarak ayrılan misafiri sevmez.**

bu düşüncemi de paylaşmak istedim, tabii bunlar benim düşüncelerim. MEINE GEDANKE. (bkz: saray kızı)


öyle işte.
yaralarla
yaralarsız
hayat
geçiyo...
diye damara bağlamadan bi de benim sivilceme yollamak istediğim bi şarkı var, sivilcem çıkınca bu şarkı aklıma gelir, gülerim.

'unutmam seni, çok acı verdin gitmeden, hala çok yeni, yarası saklı derimde'


Oyeman
Oye.
Sanapuanım9kanka.

8 Mart 2010 Pazartesi

Some girls are bigger than others.

and let me kiiissss you ahaha !
morrissey. insanı aşık olmasa da düşündürttüren, the smithsle yardıran. ne biliyim çok farklı. ya da ben çok etkileniyorum böyle şarkılar olsun, mesela bi şarkıda işte intikam var böyle eski sevgiliye laf sokmalar, kondurmalar, hemen o sağ el havada, işte -why did you come here when you know it makes things hard for me derken kaşların büzülmesi, ama sonra let me kiss you dinlerken mutlu hissedilmesi, birden ya benim de tipim iyi değil ama kalbim sana açık bak tribine girilmesi, irish blood, english heart dinlerken ingiliz olunması birden. bunlar morrisseyin bizi soktuğu garip kafalar, ama güzel hisler. mesela şimdi bu blogu benim dışımda kimse anlayamaz, morrisseyi seviyosa çok güzel anlar, böyle ay bebegims cnms der bana. sağolsun. ben de ona derim ki : send me the pillow, the one that you dream on, and ill send you mine !

ayrıca teşekkürler,
gerçekten de
some girls are bigger than others
and
some girls' mothers are bigger than other girls' mothers.
nokta.

4 Mart 2010 Perşembe

the girl and the robot


i go mental every time you leave for work
you never seem to know when to stop
i never know when you'll return
i'm in love with a robot

in the night, call you up and
wanna know when you're coming home
don't deny me, call me back
i'm so alone

in the night, wait up for you
even though you don't want me to
go to bed, leave the lights on
what's the use

so you want to understand me
you just see what you want to see
there's no way i can help you out
you don't know what it's all about

fell asleep again in front of mtv
god, i'm down at the bottom
no one's singing songs for me
i can't wait for tomorrow

when you're gone and rain starts falling
i just sit here by the phone
don't deny me, call me back
i'm so alone

oh, when you gonna come home?
oooooh i just gotta know
when you gonna come home?
oh

baby i can't stand it when you go to work
you never seem to know when to stop
i never know when you'll return
i'm in love with a robot

in the night, call you up and
wanna know when you're coming home
don't deny me, call me back
i'm so alone


yazmasam olmazdı ki. 09'da en çok dinlediğim şarkı. ve asla sıkılmicam galiba. röyksopp sen ne güzel bi grupsun öyle ya.

klibine burdan.










27 Şubat 2010 Cumartesi

istek

There is a kind of hush ı dinleyip çimlerde uzanmak istiyorum . evet. hermans hermits sen ne güzel bir şeysin öyle ...


http://www.youtube.com/watch?v=_y6TpPz3YuQ&feature=related

keşke

keşke bazı şeyleri bazı insanların yüzüne söyleyebilsem direkt, korkmasam. ama 'o üzülür, sonra da aramız bozulur' demesem. fark ettim ki insanlar yapmıyo bana karşı bunları, ben üzülüyorum, ama yine ' aramız bozulur' diyen taraf ben oluyorum. keşke kızacağım zaman o insana zamanında 'tepkimi' versem de sonradan içimde birikmese, tepki nefrete dönüşmese. ve bunu o insana açıklayamayacağımı bildiğim için ondan soğumasam. ama artık çok geç galiba. inanılmaz soğudum ve baya kine dönüşüyo zaman zaman. zaman geçtikçe daha da düşünür oluyorum, üstüne olaylar ekleniyo ve daha da soğuyorum. sonra unutuyorum bazen, bazen çok hatırlıyorum. bazen boşver diyorum, bazen hala geç değil geç karşısına konuş diyorum. ama olmuyo. 18 senedir de olmadı. yapamadım.

15 Şubat 2010 Pazartesi

14 şubat

14 şubat :)
ne tatlı bi gündü.
erkek arkadaşa sahip değilim ve olsam da ' a cnms 14 şubatta çok eğlenelim, aşk tazeleyelim' kafasında yaşamıyorum, ama ben 14 şubatta bi' çok şeyi tazeledim :). öncelikle, her gün akşam 5te kalkma kafasından kurtuldum. (çok memnunmuşum gibi söylemiyorum ama sabaha kadar internetteydim evet, ben bir bilgisayar bağımlısıyım). bi hafta öncesinden ece ve birceyle kahvaltı planları yapıldı, tamam buluşalım dedik 14 şubat olacağını bilmeden. bi kaç gün sonra ece 'aabi 14 şubatta buluşuyoruz, hahaedsk' dedi, güldük, yapılabilecek geyikleri yaptık. birceyle saati 11 olarak kararlaştırdıktan sonra beni bir düşünce aldı: NASIL UYANACAKTIM. tatilde en en erken 1 de uyanan selin dönmez 11 de cadde-madoda nasıl olacaktı. sabah 8de bi oyunu bitiremedim, gittim yatağa, nasıl bitiririm diye düşünüyorum, sonra uyuyakalmışım işte... 10 da alarmım çalmaya başladı, gözümü açmaya çalışıyorum, açılmıyo, yok yani imkansız. en sonunda yoğun çabalarım sonucunu verdi ve gözlerimi açtım, baktım saat 10. 10 ne ya, koy kafayı azcık uyu, nasıl olsa 5 dkya uyanırsın, en derininden uykuma daldım,sonra uyurken aklıma geldi, 'ya geç kalırsam?!'... açtım gözümü baktım 10.40 hadi selin koş hazırlan, bilen bilir zaten benim hazırlanmam 5 dkyı geçmediği için pek sorun olmadı, sonra ece aradı nerdeyim diye 10 dkya ordayım cnm ccm dedim. olamazdım 10dkya orda, birce geldi 2 dkya ordayım diyip cüzdanımı 10 dkda bulamadım ama güc bela yola cıktık. ece bi türlü bambiyi bulamıyo, arayıp bizi darlıyo falan da filan da en sonunda bi şekilde buluştuk, girdik madoya. aman da aman herkes bi aşık, herkes bi çift, herkes bi mutlu. biz de mutluyduk ki. en köşesinden bi yere oturduk, başladık muhabbete, bu sırada tabii gelmişiz o kadar ne yiycez diye bakıyoruz bön bön. Bİ ÇILGINLIK yapmaya karar verdik ve 'maraş usulu kahvaltı tabağı' almaya karar verdik. inanılmaz bi' şeye benziyo. söyledik, gülüyoruz, eğleniyoruz, birce ben okullardan, ece öss'den bahsediyo... destekler, tavsiyeler, anılar, gülmeceler derken, bi saat geçiyo, hala karnımız aç. garsonu çağırıyoruz, 'şey bizim kahvaltı tabağımız vardı' diye 'geliyo, yani umarım (!)' diyo, 'hm peki' diyoruz, sonra bi 20 dk daha sonrasından 3 tane garson geliyo ve önümüze 'cennetten kopup gelmiş bi kahvaltı sofrası' geliyo... ben böyle bi kahvaltı sofrası görmedim, reçeli balı, 4 çeşit peyniri, 3 çeşit ekmeği, pastırması, böreği... 4 4LÜK... inanılmaz bişi. ve o kadar mutlu oluyoruz ki onu yiyince, üstünede 3 bardak çay, mis mis! gözümüz, gönlümüz rahatlıyo, üstüne dondurma mı yesek diye hayvanlıklar yapıyoruz, ama o kadar çok yemiş ve gülmüşüz ki karnımız ağrıyo, yiyemiyoruz. klasik bir birceceselin tepkisi, insanlara bakıyoruz ve sürekli gülüyoruz, ünlü bi kadın varmış mesela böyle insanlar gelip konuşuyo, biz de ağzımız açık bakıyoruz falan. baya baya eğleniyoruz yani, kalkıyoruz bildiğin deli gibi yürüyoruz, sonra oyuncakcıya girip oyuncaklara bakıyoruz, sonra çıkıyoruz. ece evine gidip geometri çalışıyo, birce bizimle aynı sınıfta bulunduğunu unuttuğu dilarayla buluşmaya gidiyo ben de eve gidiyorum. akşama kadar hiç bişi yiyemiyorum bu arada :). sonra farkına varıyorum ki her 14 şubattan farklı bişi yaptım, evde oturup televizyondaki 'SEVGİLİNİZE NE HEDİYE ALMALISINIZ' ya da 'GÜLLER VE RENKLERİNE GÖRE ANLAMLARI' gibi haberleri izlemektense, oturup 2 tane sevdiceğimle kahvaltı ettim. hem de akşam 5 gibi kabul edilemez bi saat yerine 12 gibi daha masumane bi saatte :). her zaman hatırlayacağım tatlı bi kahvaltıydı benim için, o günkü en büyük çılgınlığımız 'maraş usulu kahvaltı' etmek benim için bi farklıydı ya... :)


sevgililer gününüz kutlu olsun

PS: ece geometride 10 da 10 yapacağına 'baya' garanti veriyorum, 10 soru var di mi hala ?

13 Şubat 2010 Cumartesi

all star

annem ben ve kuzenim şu an oturmuş all star izliyoruz, aklımdan dance me to the end of love geçiyo, annem 'al dedi git dedi'yi söylüyo, saat 5.13 .


WTF ?!

11 Şubat 2010 Perşembe

değişime uzaktan bakış

bundan tam 5 ay önce, aslımla konuşuyoduk, yeni üniversite her şey çok değişecek diyorduk. baya büyük hayaller kurduk. ben üzülmeyi, bişeye çok uzun süre kafayı takmayı sevmem, gülmek beni baya mutlu eder. bu aralarda yine çok mutluydum. yine ''her şey çok güzel olacak, içimde bi his var'' diyordum. sonra bi baktım ben 5 ay önce de bunu diyordum ve hayatımda HİÇBİR ŞEY değişmedi. evde haftanın 7 günü yokum evet ama ee? ben yine boş zamanlarımda deli gibi bilgisayar oynuyorum, yine resim çiziyorum, yine bi filme takıp, onun hakkında 7/24 insanları darlıyorum. ama ee ? buraya 'bi baktım' noktasına gelmemi sağlayanda aslıyla konuşmam oldu. ''hatırlıyo musun?'' dedi, ''ÖSS'ye tam 2 ay kala, bunalımların kralını yaşarken, çok değecek diyorduk, seneye her şey çok farklı olacak ve bu 4 senenin acısını çıkartıcaz, her şey değişecek ya, değecek şu an çektiğin tüm sıkıntılara, aldığın kilolara, yüzündeki sivilcelere, egzamalara, ağladığın zamana değecek, taktığın o insanlara 'peh' diyeceksin, hayatına öyle insanlar girecek ki 'oh be diyeceksin, iyi ki uğraşmışım bu kadar'... bi baktık, noldu dedik, noldu, ne değişti, aynı tas aynı hamam. sonra biz yine bişi oldu, aslıyla yine güldük. en azından değişmeyen en 'mükemmel' şeylerden biri de bizim dostluğumuz. herhangi bi' problemde, sevinçte, üzünçte biz birbirimizi çok iyi anlıyoruz, en azından değişmeyeceğini biliyoruz bunun da. bunu sevinip ondan sonra gözümüzü açabiliriz sevgili aslı arda :)...

daha beraber çook gülmemiz dileğiyle..
gobabygobabygo (:


PS: biraz umut için bu blogun ardından sam cooke-a change is gonna come dinledim. evet yaptım bunu.

10 Şubat 2010 Çarşamba

köprüaltı

pizza huttan bi daha asla oraya dönmemek üzere çıktık, 4 dönmez üyesi. sinirimiz bozulmuştu, baya haksızlık yapmışlardı, baya çirkin müdürleri ve şeflerini orda bıraktık, çıktık. sinemaya giricektik, ama keyfimiz fazla kaçtı, kendimizi o soğukta attık kadıköy sokaklarına... kaybolur gibi olduk nedense, sonra yoldaki abilere ablalara köprüaltına nerden gidiliyo diye sormak garip geldi, başladık yürümeye. ilk 15 dakika şefe küfrettikten sonra başladık biz 4 kuzen şarkı söylemeye... işte o an fark ettim ki; tek başına söyleyip, üzülüp, damara girmektense 4 tane aranda kan bağı olan insanla bağıra çağıra şarkı söyleyince baya bi mutlu oluyomuşsun. bazen öyle olması gerekiyo ya, akışına bırakmak gerekiyo her şeyi, yolda şarkı söyleyebilmek, çok takmamak her şeyi.

canım ablam ve sevgili ozan ve kaan
sizleri çook seviyorum !
kahrolsun pizza hut
yaşasın kadıköy-oda.

6 Şubat 2010 Cumartesi

hell yeah

Not: Allah 1 dir.
Not: Allah'ın hakkı 3 tür.
Not: İslamın Şartı 5 tir.
Not: Cennet yerin 7 kat üstündedir.
Not: En bi uğursuz sayı 13 tür.

Not: Topla hepsini 29! 2 ile 9 u topla 11! Topla ikisini 40! VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİNİN 40. YIL DÖNÜMÜ!!!

hakuna matata

bugün çok çok çok güzel bi'gün.
ama çok çok.
lise arkadaşlarımı gördüm.
hepsini de öyle çok özlemişim ki.
kahve falları, dedikodular, farklı isimler ama aynı meseleler..
sadece lise değil, hayatımda olan herkes
etrafımdaki arkadaşlarımın hepsini çok seviyorum.
sürekli hepsine sarılmak istiyorum.
onların dertlerini dinlemeyi seviyorum.
onların da benim dertlerimi dinleyip, sanki benimle beraber olayı yaşıyomuş gibi yorum yapmalarını, benim nefret ettiğim insanlardan nefret etmelerini, saydırmalarını seviyorum.
arkadaşlarımı seviyorum ya.
aynı kafadan insanlarla beraber vakit geçirmek.
tüm sıkıntının bi anda gitmesi.
hepinizi çok çok seviyorum.
hayatımda olan ve her gördüğümde gülümsememi sağlayan o güzel arkadaşlarım;
iyi ki benimlesiniz.

4 Şubat 2010 Perşembe

başım dönüyor

http://firstpersontetris.com/

2 Şubat 2010 Salı

emre

merhaba emre;
hiç tanışmadık seninle. ya da tanıştık ama birbirimizi şu an yolda görsek tanımayız. sana bu blogu neden yazdığımı düşünebilirsin. yazdım çünkü sana teşekkür etmek istiyorum. beni en kötü zamanlarımda güldürdüğün için. nasıl mı ? salak bi gündü. yorgundum. mügeyle yemek yemiştik. tiyatro klübünun tanışma toplantısı vardı ardından. ona gittik. gittikten sonra da tanışma kaynaşma adına pigastroya gidip çay içelim dedik. nolduysa orda oldu. kapıya dönük oturuyoduk mügeyle ikimizde. sonra sen birden kapıya o kadar güzel çarptın ki... ama böyle bi çarpma yok. bütün vücudun ahenkle o camı tattı, hissetti. yanağın falan yapıştı olm. sonra geldin oturdun. yüzün kıpkırmızı. saçmasapan konuştun, tüm kızlara yazdın. sonra da seni bi daha görmedik.

AMA ÇOK KOMİKTİ

en iyi dileklerimle

selin

31 Ocak 2010 Pazar

1

the scientist i yolda bağıra çağıra kimseyi umursamadan, ama çaktırmadan da biri var mı diye kontrol ederek söylemek çok güzel.
keşke bugünün bi kısmını hafızamdan silebilsem.
ama bu kısmını değil.
neyse burcunun da dediği gibi ''belli mi olur''.

iyi geceler.

*nobody said it was easy
it's such a shame for us to part
nobody said it was easy
no one ever said it would be this hard
oh take me back to the start*

30 Ocak 2010 Cumartesi

vurgun

annem bugün bana artık birini bul istersen dedi.

28 Ocak 2010 Perşembe

secret.

i
am
a
high
school
lover
and
you
are
my
playground
love.

27 Ocak 2010 Çarşamba

mc donalds gibisi yook !

hayatımın en ilginç gecesi.

raadsu da ses kayıtlarının 4 saatten fazla sürmesi sonucu hepimiz bitkin düşmüş ve sabancının en yaygın hastalığı olan obezlik sonucunda saatin geciymiş erkeniymiş kaloriymiş umursamadan ekin eyup burak ve ben mc donalds yollarına koyulduk. amaç belliydi : TIKINMAK ! inanılmaz büyük bir heyecanla çıktığımız yolda karşımıza ilk çıkan sorun sevgili sürücümüz burakın yolu 'gerçekten ve gerçekten' bilmemesi ve rastgele yollara girerek yolumuzu benzinciye ulaştırması oldu. koca koca tırlar olsun, bilinmeyen yollar olsun, güç bela bayramoğlu mc donalds'a u-laş-tık! menuler istendikten sonra arkamıza bi döndük 4 kişilik bi aile hepsi çizgili giyinmiş ve hepsi gay. özellikle bi abi vardı, saçı başı bi garip, ilgimizi çekti, güldük baya. burda biter sandık... yemek yerken ve anılarımızı anlatıp gülerken bir baktık buradaki herkes gay ve gay olmayanların hepsi de bi' kız var orda çalışan ona yazıyo. sonra güvenliği gördük böyle inanılmaz konsantre olmuş bi şekilde bişiler karalıyo bi kağıda ama görseniz sanki 100 yılın resmi çıkıcak birazdan ortaya bi' başyapıt... burak dayanamadı kalktı baktı, bi de ne görsün... mc donalds ın çocuk menüsü alana verdiği boyama kağıdı... WTF ?! biz saf ve içten gülüşlerimize devam ederken içeriden bir adam çıktı, gerçekten normal ve düzgün gibiydi sonra bi baktık çalışanlardan birisinin ensesine şaplağı fırlatıp koşarak uzaklaştı, bu arada kasada çalışanlardan biri artist bir şekilde para saymaya çalışıp hep yanlış yapıyodu ve ikiziyle birbirine hiç benzemiyodu. apaçiler giriyo çıkıyo, gerçekten eğlenceli ve güzel bi mekan diye konuşulurken aslında bütün bu olayların bu kadar saf olmadığı anlaşıldı... İÇERİYE Bİ TANE DANSÖZ GİRDİ . koltuk altına kadar olan yırtmacıyla yanında burnunun ucuna kadar kundurası olan ağır abiyle menü alıp aşk yaşadılar... sonra fark ettikki bayromoğlu mc donalds a OLGA giriyor NATAŞA çıkıyordu.. daha fazla durursak yaşamımızın gerçekten tehlikeye gireceğini anladık ve bizimle aynı zamanda arkasında mc donalds stickerı olan şahinle beraber yola koyulduk. bu arada dansöz ablamız da kalktı, onu da takip edecektik ama kundura adam bizi öldürür diye gerçekten bir tarafımız yemedi. her neyse okula 'bi şekilde, sağ salim' geldikten sonra ekinle tam arabadan indiğimizde ne görsek beğenirsiniz ? arkasında sticker olan adam bizim okuldaydı !
DA RA DA DA DA !

işte bunu seviyorum !

bayramoğlu mc donalds o günden beri can oldu.

25 Ocak 2010 Pazartesi

22 Ocak 2010 Cuma

Donnie Darko

gökyüzü açılacak. eğer gökyüzü aniden açılırsa, hiçbir kanun olmayacak. hiçbir kural olmayacak.
sadece sen ve anıların olacak, yaptığın seçimler....ve dokunduğun insanlar.
eğer bu dünyanın sonu gelirse, sadece sen... ve o olacak...başka kimse olmayacak.

stripped.

come with me
into the trees
we'll lay on the grass
and let the hours pass

take my hand
come back to the land
let's get away
just for one day

let me see you
stripped down to the bone
let me see you
stripped down to the bone

metropolis
has nothing on this
you're breathing in fumes
i taste when we kiss

take my hand
come back to the land
where everything's ours
for a few hours

let me see you
stripped down to the bone
let me see you
stripped down to the bone

let me hear you
make decisions
without your television
let me hear you speaking
just for me

let me hear you crying
just for me

21 Ocak 2010 Perşembe

K fobisi

Bugün hayatımın en çılgın günlerinden biri olabilir-idi.
2 ay önce 2 şarkısını dinleyip hayranı olduğum kemal yeşil bugün okulumuzu ziyaret edip hayranlarına imza dağıttı. Tahmin edin ilk sırada kim vardı ? Posterimi imzalattıktan sonra kendisini ufak bir söyleşiyle tutacaktım ki... Masaya birden 'O' geldi... Ben onunla aynı masada oturamam dedim kalktım gittim, yolda da oldukça midem bulandı. Ah be kumpir neden yaptın bana bunu ?

20 Ocak 2010 Çarşamba

S3 can-dı.

Merhaba SS; (ss'in anlamını hala tam olarak bilmiyorum)
Bir dönemi daha geride bıraktık. Halbuki sene başında ''of bu hazırlık bitmezzz'', ''ay abi yarın gitmicem'', ''bugün bi' uyumusum, bi uyumusum'' diyorduk. Bi süre sonra herkesin en az bir dönem attendance ı 1 gelince '' 2 elim kanda da olsa yarın dersteyim'' tarzı konuşmalar başladı, büyük bir kısmı yalan oldu. Ama bugün gördük ki zaman çok çabuk geçiyor, bir bakmışız section 3 dağılıyor. Şu an kimimiz odasında, kimimiz çoktan evine döndü, kimimizse spor salonunda terlerini atıyor. Bu geçirdiğimiz süre içerisinde zaman zaman tartıştık, zaman zaman çok güldük çok eğlendik, gözümüzden yaş gelene kadar güldük, zaman zaman birbirimize anlam veremedik ama ne olursa olsun hep s3 olduk. Bence gerçekten diğer sınıflara bakıldığında hem kişilikler bakımından hem de arkadaşlıklar bakımından farklı bir sınıftık. Umarım ikinci dönemde de beni satmazsınız ve yine beraber gülüp eğlenebiliriz. Yani ikinci dönemde hep beraber göbeklerinizi tutarak gülerken, yanınızda olmak istiyorum. Ya da siz SPS sınavından önce gerilirken ben yine göbeğimi tutarak gülmek istiyorum size. Her neyse ya işte böyle bi mail atmak geldi içimden, hatta bu gazla gidip güzel bi blog yaziyim ben, ya da bu maili blog yapiyim.

Alparı inanılmaz komikliğiyle hatırliycam, bu okulda en çok güldüğüm insan olabilir kendisi, bi de attendance kralı seçebilirim, ayrıca bütün apaçi şarkıları bilip bütün history, denying history hakkındaki derslerimizde her SOCIETY lafı geçtiğinde societyyyyyy her break time dendiginde BREAK 4 LOVE demesiyle hem müzik zevkini, hem de bilgisini konuşturdu.
Gülçini her gece azimle yarın derse gidicem şeklinde uyuyup bir sonraki gün aynı azimle uyuması, ve Richardla olan o inanılmaz bağı gerçekten hepimizi etkiledi. ITS NOT COMING RICHARD. Ha bi de kendi odamdan çok onunkinde vakit geçirmiş olabilirim, üzgünsem üzülür, mutluysam sevinir cnmS bnmS.
Ozcanın pesimist tavırları ve hayatta görüp geçirmiş olup farklı bakış açılarıyla olaylara yaklaşması da bence bu dönemin bombalarındandı. Ha bi de bi akşam tabuya çağırmıştım saat 21 gibi uykum var dedi, ayrıca her sabah spor falan yapması da onun zeki cevik ve ahlaklı olduğunu gösteriyor.
Meltemin gülüşü ve tabiikide espri anlayışı, bülent ersoyu sevmesi, desti izdivac setinde fotosu olması, ayrıca beraber takıldığımız her anın eğlenceli geçebilmesi inanılmazdı.
Burakla ilgili çok şey var yazıcak, en -basit-e indirmek gerekirse, uzamayan sacları,ama BAYA inanıyo uzadıgına, özellikle de ''BURAK SENİN SACININ ÖNÜ NOLCAK'' ,bi de repliğimiz ve midterm sonucumda tuzlu gözyaşlarımı omzuna hiç çekinmeden alabilmesi onu gerçekten ''list'' imden çıkarmamaya yeter :D. Bi de parmaklarını çok yorma cicim, sonra şişiyo, su topluyo, üzülüyorum.
Onurla ders çalışıcaz diye çok istekli başlayıp işin sonunun hep videolarla bitmesi, tabiikide ders çalışamamız, ve muhteşem şarkı alışverişlerimiz :P, ikinci dönem daha iyi müzik zevkli birini bulursa beni satmaz umarım !
Eylulun Haticeye inanılmaz bakışları ve tabiikide attendanceın dibine vurduktan sonra geldiği derste BENİM ADIM NASIL YAZILIYODU?! demesi, yemekhanede sürekli karşılaşırız bence daha, çok komik anılarla geliceginden eminim :D.
Çağılın ikinci dönem de amfide hocalarla göz teması kurarak mezun olacagından eminim, gerçekten başarılı metodlar bulmuş eğitim ve öğretim hayatında, umarım msn muhabbetlerimiz asla ve asla kesilmez !
Ecenin inanılmaz şirinliği ve almanca bilgisiyle bi' kaç şey kapabildim galiba ondan, umarım yine yanımda tatlı tatlı gülümsemeye devam eder, uyumaz dışarı çıktığımızda da, bi de ns'den de 100 ü çaktı mı okul tarihine yazılacagı inancındayım cicimin. Bi de inş okulumuz taksime taşınır, onun mutlu olması için bunu isterim !
Yasin de umarım asla calısmalarına ara vermez, tam gaz böyle devam eder. Bi de çok sevgili arkadaşım Yasin ELİNE KOLUNA MUKAYET OL ! :D , öyle herkes benim gibi değil :p, ha bi de sorunum olursa direkt görüntülü arama başlatıp o anda 'live' soru sorabilecegim tek kişi kendisi bu okulda :D.
Serkanın radyo yayınını dinleyin, onunla oturun müzik muhabbeti yapın, taksime gidin hatta. Her konuda oturup muhabbet edilebilecek ender insanlardan, ayrıca akçaya gidip ekstra bir tatil yapması da, takdir edilecek cinsten.
Hasanın 'ben bu hafta geldim mi?' leri ve 4. derse gelip gitmesi, ems i ucundan kaçırması gerçekten unutulmayacak cinsten, sınıfımızın inanılmaz karakterlerinden biriydi bana göre, ayrıca inanılmaz ölçüde komik ve esprileriyle sınıfımıza neşe katabiliyoridi. Hasan ikinci dönem artık gereksiz sorular sormicam, hep akıllı uslu olucam.
Barışın Richardla arasındaki muhtesem ilişki de bu döneme damgasını vuran olaylardan biriydi, umarım bundan sonra hep BFF olursunuz, ve tabiikide barışın minigolf tutkusu unutulmazlara girenlerde yerini üst sıralara koyuyor.
Buse, ay Buse ya herkesi sevebilitesi ve herkese sevgi verebilitesi olan ender, nadir çok az rastlanır biri, o yüzü hep gülsün, bi de benim çok gülmeme takmasın hiç, benim kadar gülsün bebeto, kendisinin son 2 hafta gaza gelip oral prac. costurması da gözümüzden kaçmadı, HIRS ONUN GÖBEK ADI. Shake Shake shake senoraaa :)))!
Emrenin gözü kapalı bir şekilde sınıfa girip good morning demesi, kahvaltıyı sınıfta browni ve icetea ile yapması, kısa filmleri izlerken btbokuyorum ayağına uyuması (!), bunların hazırlık 101 dersi olarak verilmesi lazım, geleceğe örnek olması lazım Emre'nin kitlelere seslenmesi lazım... Bi de Emreyleyken cok gülüyorum söylemeden edemiciiim.




Sanırım bu kadar, neyse hepinizi çok seviyorum.

Cheers


Selin.

ya da .


S.

you know you love me.

xoxo.

17 Ocak 2010 Pazar

eski bir dost

şarkılarla insanları özleştirmek çok kötüdür hep.
benim bi' arkadaşım vardı.
aramız çok açılmıştı, görüşmemiştik çok uzun zaman.
renklerin içinde'yi dinleyince seni hatırlıyorum, aklıma geliyosun dedim.
''peki'' dedi. o, zaten o şarkıyı hiç sevmezdi. kargo da sevmezdi galiba.
arada görüyorum onu, ama onu görünce aklıma o şarkı gelmiyo artık.
keşke o şarkıyı dinlediğimde de aklıma o gelmese.
keşke bu kadar net karar vermese her şeye, kimini hayatının merkezi yaparken, kimini bu kadar kolay silmese.ama yine de umarım hayatta onun için her şey yoluna girer. huyumdur ne kadar kinci bi insan olsam da küs kalamam ben kimseye. görsem yarın yine gider öperim o tatlı yanaklarından. anlaşılmaz yanların var, öldürmeye hevesli çoğu zaman. çabuk sinirlenir çabuk durulur bi arkadaşsın çoğu zaman, belki de budur yoran bizim arkadaşlığımızı. ben de çok çabuk sinirlenirim ama ne biliyim, içime atmayı hep tercih etmişimdir. belki şu an içinde bulunduğum ikilemlerin ana noktası hep içime atmak oldu. çıkıp sinirden ağzımdan bişiler çıkaramadım ben, hep alttan aldım herkesi. ayrıca biliyorum biraz suyla senin o kupkuru çiçek gibi olan tatlı kalbinin çok güzel yeşilleneceğini, düzeleceğini. galiba benim de biraz suya ihtiyacım var hayatımın bu kupkuru noktasında. biliyorum ifadende kararsızsın, korkuların var, seni tutan şeylerin ne olduğu ise çok derin. ama biliyorum biz hep bi şekilde bi yerde ''aa naber '' muhabbetine giren iki arkadaş olacagız. hayatım boyunca hep 'aa naber'' olan bi insan olman çok da iyi olur bence, yüzümü dönüp gitmektense :) .


renklerin içinde
cennetin içinde
ölmek sessizce...

metronomy- a thing for me

dünyanın en tatlı kliplerinden birine sahip olabilir.



15 Ocak 2010 Cuma

ben

ya ben çok utangacım aslında. bu yönümü de çoğu insan bilmez. hadi yaziyim dedim.

saat 4 olmuş bi de .

pek iyi geceler o zaman.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Tears Dry On Their Own

kalktıktan yarım saat sonra
odaya geldikten bi-iki saat sonra
internete ne zaman girsem
akşamları uykum gelmezse
canım ne zaman sıkılsa
hep 'bi ayak' yakınımda

çok sıkıcı bi durum çok...

4 Ocak 2010 Pazartesi

ben küskünüm feleğe

Burak la msnde konuşuyorduk. Konu koyulaştı. 'Damar' anlar itibariyle, kendisi bana '' al bu senin durumunun şarkısı '' diyerekten 'ben küskünüm feleğe' yi bana armağan etti. Teşekkür ederim sevgili Burak, beni dişi '...' yaptın !


ben küskünüm feleğe, düştüm bitmez çileye...
nerelere gideyim? kara bahtım, gülmeye...

ben ne ettim feleğe? verdi bana bu derdi...
yıllardır hep ağlattın... şu gönlüm' güldürmedi...

ben küskünüm feleğe, düştüm bitmez çileye...
nerelere gideyim? kara bahtım, gülmeye...