22 Aralık 2010 Çarşamba
20 Aralık 2010 Pazartesi
18 Aralık 2010 Cumartesi
racism
sps diskaşında konumuz gender, ırkçılık falan da filan.
söyliycek bi kaç lafım var.
sınıfta konuşuluyor.
asistan : bişilerbişiler
öğrenci: bişilerbişiler
selin: şey bence
asistan : bişiler bişiler
başka bi öğrenci: bişiler bişiler
selin: m şey bence
asistan: bişimişi
öğrenci: kişibişi
selin: ya bence
asistan: nişikişi
öğrenci: hıbıdı blö you know
selin: is it because im black ??!?!
duyan güldü, ben de güldüm söyledikten sonra. bunu söyledikten sonra da lafımı da söyledim.
16 Aralık 2010 Perşembe
11 Aralık 2010 Cumartesi
mucizeler uğrar mı bir gün arka sıralara ?
osmanın kapıyı AÇMAMASINDAN DAHA DUYGUSAL ...
bu arada aklıma geldi. bence bu yazın en komik olayıydı, bizim yazlıkta bi italyan deniz vardır, dünyanın en komik kızlarından biri. neyse işte, mc donaldsta yemek yiyoduk. athena adlı gruptaki turuncu kafalı çocuk geçti, gökhan olması lazım, ya da okan. ya da bizim sitedeki gökhan okan kardeşlerle karıştırıyorum adlarını. neyse esenle ertan çok heycanlandı. inanmıyorum O ÜNLÜ !!11! falan diye, biz de aa falan döndük görgüsüz görgüsüz bakıyoruz, neyse deniz de gördü athena turuncu elamanı. dedi ki AA EVET BİLİYORUM BU ÇOCUĞU ARKA SIRADAKİLERDE OYNUYO ....
ben gülmekten ağladım tabii...
şimdi kimle kimi benzettiğini koyuyorum
ve gülüyorum
bi de arka sıradakileri izliyorum.
7 Aralık 2010 Salı
sleepyhead
-öeae ?
- selin geliyo musun?
- ne neye?
-derse ya ingilizce.
arayan tuğçeydi.
- ay uyuyakalmışım hemen geliyorum dedim kalktım üstüm başımda hazır zaten bi çizmeyi giyicem cıkıcam neyse yüz göz şiş koşa koşa gittim derse, sınıftakiler sunum yapıyo kapıdan baktım. kapıyı açtım. hoca bana ÇIK ÇIK diye elinin tersiyle HAREKETLER yaptı. baya üzüldüm ya. hiç böyle bişi başıma gelmemişti çünkü hep bi o küçük UTANGAÇ gülüşle sınıfa giriş yapar sınıf tarafından da kabul edilirdim.. bu benim ilk hoca tarafından KABUL EDİLMEYİŞİMDİ .. neyse ay nolcak zaten yarın sunumum var 400 sayfalık kitabın 100ündeyim diyerek fasshaneye oturdum kitap okumaya başladım. ama mutsuzluktan ölüyorum tabii burda masaya kafamı koysam uyicam yani. neyse eylül geldi sen burda duruyo musun hea bence duruyosundur diyerek bir adet kağıt ve kocaman bir çanta koydu önüme. dersi bırakcakmış ikinci dönem alcakmış vs vs. sonra sina geldi. sina da bana 10 kere falan hocan kim niye attı dersin ne diye sordu ama hepsini cevapladım. tavla oynamak için dışarı çıkan sina ve eylül illa sen de gel dediler. o sırada tuğçeyi gördüm. sarıldım. birgül neden beni kabul etmedi derse çok mutsuzum dedim. tuğçenin bir özelliği de her şeyi pat diye söylemesidir (ama kötü niyetli değil, canım ya) e geç geldin çünkü selin dedi... ben de dedim ki o zaman bu derse de biraz erken gireyim, koşar adımlarla sınıfa doğru gittim. hocaya dedim ki :
-acaba bu derse girebilir miyim olur mu :(:(:( ( utangaç üzgün surat)
- hea selincim tabii orda sunum yapıyodu dikkatleri dağılmasın diye seni almadım dedi.
ve ben terkar mutlu oldum, çünkü bu ÇIK ÇIK kötü bir ÇIK ÇIK değildi... sonra çıktık sucuk ekmek falan yaptık kermeste şimdi geldik, iyi sattık, iyi yedik. karnım doydu. buse odada yok. kanepe bana göz kırpıyo. gece uzun, iki adet adp, bir adet konser, iki adet okunması gereken yazı, yarına da hazırlamam gereken bir sunum var.
ha şimdi napıcaksınız derseniz uyicam.
haydin iyi uykular bana
6 Aralık 2010 Pazartesi
5 Aralık 2010 Pazar
havalı çerçeve
3 Aralık 2010 Cuma
28 Kasım 2010 Pazar
haydarpaşa
dün gece.
vapurdaydık.
ben emre buse helin ece.
haydarpaşa garına bakıyorduk.
rahat 20 dk hakkında konuştuk.
ne kadar güzel olduğundan.
ne kadar bakmaya doyamadığımızdan.
ve şimdi.
kalkıyorum sabah.
annem bana haydarpaşa yanıyor diyor.
anlamıyorum.
anlam veremiyorum.
çok üzülüyorum.
her karşıya geçtiğimde baktığım.
bakmaya asla doyamadığım yer.
tüm istanbul temalı film/dizilerde o girişin yapıldığı yer.
ne diyodum.
üzülüyorum.
çok üzülüyorum.
25 Kasım 2010 Perşembe
Orta Asya'da yetişen, sürekli yeşil kalan bir bitki.
23 Kasım 2010 Salı
tüm bağlantımı kestim şu anda
18 Kasım 2010 Perşembe
17 Kasım 2010 Çarşamba
of
içimde bi sıkkınlık var, hadi hayırlısı.
of.
15 Kasım 2010 Pazartesi
03.25
film : deniz devriyesi
annem : film beni benden aldı, zaten bıkmışım gemilerden
14 Kasım 2010 Pazar
100
neyse diyip devam ediyoruz.
sonra neyse benim montumdan geldiği anlaşıldı ses. kapatiyim mi ay neyse hadi quizden sonra 5 dakika zaten quiz derken sınıftan birinin 'şarkıyı değiştirsen olmaz mı ben beğenmedim' demesiyle, gülmem, quizi yapamamama sebep oldu. çok güldüm ama, bence komik.
böyle bişi yazıp kesicektim yazımı, ama baktım 100ÜNCÜ KAYDIM !!!111! olacakmış kendileri, daha güzel bir şey yazayım dedim. Aslında çok sevdiğim bi arkadaşım - adını vermiyorums- bloguna bakıyodum, tumblrda yazıyo ama, neyse orda kendisi bize hiç anlatmadığı şeyleri yazmış. çakal seni. girdim baktım. ben yazcak mıyım peki öyle şeyler? bilmem. ben zaten blogumda hiç bi zaman ''evet ben burda çok sanatsal şeyler paylaşıyorum k?'', ya da 'komik' ya da başka bişeye uyan bi şey paylaşmadım ki. nasıl geliyosa öyle. yani size 'gönül yolculuğu' yaptırdım.
neyse 100. olduğuna göre daha çok bu blog açıldığı zamanki selo ve şimdiki selo arasındaki farklar arasında bi yazı olması gerekiyo galiba. elimizden geldiğince yapıcaz bişiler.
bu blogu ilk açmam şöyle oldu aslında, burcu var işte (burjuvam) derim ben ona, blog yazıyodu, okuyodum bende. sonra benim aklıma geldi tee 06-07 zamanları benim messengerin böyle ortamında blogum ve fotoğraf albümlerim vardı. 'ben =)' falan adlı albümler tabii bunlar, girmeyelim bu konuya. neyse sonra silmiştim galiba, emin değilim hala duruyo da olabilir, kontrol etmek lazım tabii. burcu'nun bloglarını okuyodum, sonra benim de canım var ben de insanım diyerekten, bi de çok olaylı bir günün akşamı, ouf dedim ben de yazıcam dedim. gittim aldım bir adet blogger hesabı. 'merhaba'ydı ilk kaydım.
1 sene içinde pek bir olay oldu hayatımda, bazen kodlu modlu bazen de açık açık yazdım buraya hepsini. tam '100' adet benden bişiler olmuş buralarda. devamını gelecek senelerde aktarmaya devam edicem. ama tabii ne demişler; kısmet, alın yazısı, kader. bunlar asla unutulmicak şeyler.
gizemin apandistiyle ilgiliymiş ilk yazım. sevgili gizem unutmaki apandistsizseniz apandist sizsiniz. hatırlar mısın o gün hasta yatagında yatarken seni güldürmemem gerekiyodu ve biz nerdeyse senin dikişlerini patlatıcaktık :). neyse damla da bu dönem içerisinde, yani bu bi yıl içerisinde zaman zaman bana trip attı yok neymiş efendim herkesle ilgili yazı varmış bi tek onla iligili yazmamışım falan. damla seninle bir günümü yazsam burası zaten yıkılır okey? BUNU BÖYLE BİL. hadi yine iyisin yine yazdırdın kendini melek. ay bu arada bu bi sene içerisinde pek sevgili arkadaşım ece de bizim okula geldi, sps diskaşınlarımız ortak, hep beraber gülüp eğleniyoruz. ama ben bunları da yazmıyorum, o kadar aktif bir yazar olamadım henüz maalesef. neyse burdan herkese teşekkürlerimi, sevgimi yolladım varsayın, o kadar sıkıcı bi yazı olmasın diğerleri içinde.
bi de babam sefere gitti bu dönemde. henüz hiç konuşmadım kendisiyle, çok özledim 1 ay oldu galiba, ona yakın bi tarih işte. o yüzden öyle bir geçer zamanki adlı diziye aslında biraz fazla tepki veriyorum galiba, olması gerektiğinden. neyse izlemicem yine de. babacım umarım iyisindir.
ablamı çalıştığı için baya baya az görüyorum, annemi de zaten haftasonları sadece. ama anneme zamanında interneti, msni, facebooku öğretmenin şu an çok faydasını görüyorum uzakta olduğumuz için. konuşuyoruz ordan falan tatlış oluyo tabii.
dersler çok sıkıcı. aslında çok da sıkıcı değil ama yoğun. bayıyo. bi de okuldaki en yakın arkadaşınız derslerin %80 ine gitmeyip poffur poffur uyuyosa, daha da üzüntülü, hatta hüzüntülü. neyse bir diğer bff'mle bölüm hayali kurup mutlu olabildiğimiz için, o pek sorun değil. amfilere sabahın köründe gidip 'düştüysek kalkarız, daha ölmedik yea' diyebiliyoruz en azından.
bi de msnde sevcan online oldu, halbuki ben selimcan sanıp sevinmiştim.
küçük şeylerle mutlu olabilirim. her zaman.
aa bu arada hakkaten ilk kaydımı da 14 kasımda yapmışım, nasıl güzel bir tesadüftür bu.
1. yılım kutlu olsun
5 Kasım 2010 Cuma
4 Kasım 2010 Perşembe
30 Ekim 2010 Cumartesi
Son Kraliçe
Yaklaşık 1 senedir takip ettiğim SKKY sonunda beni takip ediyo, baya mutluyum .
Peki kim bu SKKY ?
SKKY yani Kübra Yılmaz, Almanya'da oturan bir Türk arkadaşımız. Blog yazarı. Ama bir insan bu kadar içten mi blog yazar arkadaş, her gün istisnasız girdiğim, acaba yeni bişiler koymuş mu diye baktığım tek blog, hatta tek sayfa. Facebook'tan bile daha çok giriyo olabilirim yani.
Nerden bulduğuma gelince...
Aslında siteyi ablam buldu, bulma olayı da biri formspringden ablamın takip ettiği birine ' bu aralar en sık girdiğiniz site ? ' diye bi soru geliyo, cevabı da SKKY'ın sitesi. Neyse ablam giriyo okumaya başlıyo, bakıyo bildiğin yazıları okudukça okuyası geliyo insanın, ve okunuyo. Sonra bana gelip 'Selin tam sana göre bi site buldum, bağımlı olucaksın' diyo, ben de başlıyorum okumaya, o gün bugündür SKKY'ın en sıkı takipçilerinden biriyim.
Peki neden SKKY'ı bu kadar çok seviyorum...
Sevmemek mümkün mü ? Hangimiz onun kadar başımızdan geçen her şeyi bu kadar NET, bu kadar İÇTEN anlatabiliriz ki? O yazmaya çekinmiyor, neyse o. FAKE değil video çekiyor, koyuyor. Mesela sitesinde ona '75 kilo musun?' diyenlere 'yok olm 120 falanım' diyecek kadar da gerçekçi ve özgüven sahibi. Katılmadığım tek konu 'kilo verirsem videolarımı boydan çekerim, yoksa görüntü kirliliği olur' demesi. Sevgili Kübra, insanların seni soktuğu kalıpları boşver, kime göre kirlilikmiş bakiyim o? Senin özgüvenin, cana yakınlığın yeter. Neyse ne diyorduk; o kadar gerçekçi ve içten, hayatında olan her şeyi o kadar 'olduğu gibi', 'kasmadan', 'nasılsa öyle' anlatıyor ki, kopamıyoruz. 10 ekim doğum gününde güzel bi blog yazısı armağan etmek istedim ona, ama onun kadar içten olamam diye yazmadım.
Bu yazımda sana armağan olsun Kübra.
Kim ki bu ? diyenlere de
Kübra'nın blog sitesi, bir bakın, bağımlısı olacaksınız.
www.sonkralice.net
29 Ekim 2010 Cuma
17 Ekim 2010 Pazar
.
Kase 12 cmlik beyaz 24 adet
Salata tabağı 24 adet
Tatlı tabağı 24 adet
Çatal küçük 24 adet
Çay bardağı 48 adet Ajda Büyük
Merdane 1 adet ince 1 adet kalın
Baharat takımı plastik kapaklı 10-15 cmlik 1 takım
Konserve açacağı 1 adet
Havan 1 adet
Saklama kabı çeşitli boylarda 10 adet
Tencere 35 cm x 15 cm 2 adet
Yağ sökücü 10 adet
Yer yüzeyi temizleyici 10 adet
Kahve fincanı 24 adet
Su bardağı 48 adet
Çırpma teli 1 büyük 1 küçük
Tahta karıştırma kaşığı 1 adet
Metal karıştırma kaşığı uzun saplı 1 adet
Çay kaşığı 24 adet
Izgara şişi 24 adet
Süzgeç 2 adet küçük 2 adet büyük
Kek kalıbı dikdörtgen 6 adet
Salatalık soyacağı 1 adet
Sürahi 3 adet
Huni 2 büyük 2 küçük
Tavuk kesme makası 1 adet
Teflon tava 2 büyük 2 küçük
Çay tepsisi 4 adet
Kızartma tavası 35 x 20 cm
Et dövme 1 adet
Bulaşık sepeti 2 adet
Güveç kasesi 24 adet küçük
Leğen 2 adet 40 cm'lik
Spatula uzun saplı 1 adet
Ayçiçek yağı 18 litre
Ketçap 6 adet
Mayonez 6 adet
Yoğurt 6 adet
Bal 6 adet
Tahin pekmez 6 adet
Tereyağı 6 adet
Katı yağı 1 koli
Kulplu çay tepsisi 1 adet
Kaşar peyniri 10 kilo
Domates 10 kilo
Salatalık 10 kilo
Marul 1 kasa
Su 20 kasa
Peçete 2 koli
Tuvalet kağıdı 6 koli
Kürdan 10 paket
Çeşitli meyve
İki kasa kola
İki kasa meyve suyu
Otomatik Çamaşır makinesi Deterjanı 15 kilo
El sabunu 20 paket
Reçel 3 çeşit
Domates salçası 5 kilo
Peynir 1 teneke
Zeytin 10 kilo
Türk kahvesi 10 paket
Çay 10 kilo
Fırın tepsisi 46 x 60 cm 4 adet
Babam sefere gidiyo, gitmeden bunları yazdırttı bana mail attım listenin hepsini. Öyle.
13 Ekim 2010 Çarşamba
misread
if you wanna be my friend
you want us to get along
please do not expect me to
wrap it up and keep it there
the observation i am doing could
easily be understood
as cynical demeanour
but one of us misread...
and what do you know
it happened again
a friend is not a means
you utilize to get somewhere
somehow i didn't notice
friendship is an end
what do you know
it happened again
how come no-one told me
all throughout history
the loneliest people
were the ones who always spoke the truth
the ones who made a difference
by withstanding the indifference
i guess it's up to me now
should i take that risk or just smile?
what do you know
it happened again
what do you know
5 Ekim 2010 Salı
aman
tamam ders çalışmaya gidiyorum.
bi de iki işi aynı anda yapabilmeyi çok istiyorum.
buydu izlemek istediğim.
dont nobody know my troubles but god diyip gittim.
25 Eylül 2010 Cumartesi
no place like home
b: ALO SELİN
s: caağnım
b: odamız göle bakıyo ve çok geniş süper haberin olsun!
s: ay gerçekten mi ollley
b: hadi hazırlan gel artık öptüm
s: tamam öptüm
ya ben bu gazla bütün bavulları bi anda topladım, bütün eşyalarımı düzenledim arkadaş. ama nasıl hızlı inanamazsın, bunun üzerine gittim bütün evi süpürdüm, kek yaptım, gittim migrosa alışveriş yaptım. bir cümle nasıl akışımı değiştirdi inanamadım. neyse şimdi hazırım hazır olmasınada babam çok yorgun, yarın bırakiyim diyo. ama benim yarın sabahın köründe yapıcak cok işim var baba? gözyaşlarımı görebiliyor musun baba ? şaka bi yana olmadı gece 1 shuttle ına binicem. ama o kadar bavulu ne zaman alırım. işte bilemedim bunu. neyse bu kadar sizinle aslında istenildiginde gerçekten bavul hazırlayabilecegimi paylaşmak istemiştim sadece. esen kalın.
20 Eylül 2010 Pazartesi
çok sanatsal
s: abi bu şarkı çok iyi
e: aa donnie darkoda çalmıyo mu bu
s: evet. of ne güzel filmdi di mi
e: ya şey kusura bakma da ben bi bok anlamadım
s: tavşan var. sonra çocuk şizofren işte. uçak düşüyo işte. nası anlamadın filmi?
e: he evet
s: çok sanatsal değil mi böyle diyoduki o sen neden tavşan kıyafeti giydin diyodu o da diyoduki asıl sen insan kıyafeti giydin diyodu lafı koyuyodu
e: tavşan çok iyi evet
s: çok iyi tavşan taklidi yapıyor gerçekten
e: böyle tonlaması tam bir tavşan, rolunu cok iyi yapmıs
s: el ve kol hareketleri tam bir tavşanı andırıyor, bugs bunny 1 donnie tavşanı 2
çok güzel film. işte tavşan var falan.
hoppudu höppidi
okulun ilk açıldığı hafta diasadan alışveriş yaparken yangın alarmı çalmaya başladı, ben gerildim noluyo falan diye sonra baktım herkes işine devam ediyo, benim alt beynim bunu 'eğer yangın alarmı çalarsa bişi olmaz melegim sakin ol' diye attı. (iddiali bi tespit) neyse. o günün gecesi. odanın 4 kişisi de mışıl mışıl uyurken, ya da ben öyle olduğunu sanıyorum, gözümü bi açtım, kapının önünden insanlar bi o yana bi bu yana koşturuyo, odada kimse yok, ve inanılmaz bi alarm sesi var. neyse kalbim atıyo deli gibi indim aşağı bütün yurt orda falan. meğersem yangın alarmının düğmesine basıp kaçmış biri eğlenmiş, gidin yataklarınıza yatın dediler. sonra biz çıktık yukarı dedim ki 'insan bi uyandırır' (acılı genc kız). ve oda arkadaslarım benim ayagımdan tutup cektiklerini ama yine de uyanmadıgımı söylediler...
uykudan kalkınca 20 dk gibi bi süre konuşulan hiç bir kelimeyi anlamıyorum. ve çok üzülüyorum.
şimdi tuğçeyle buluşucaz, böyle kendi kendime uyandım birden baktım telefonuma saat 10. aradım tuğçeyi.
s: tuğçe biz konuştuk mu senle bugün
t: evvet
s: abiğ nasıl hic hatırlamıyorum
t: evet zaten baya tatlıydı hoppudu höppidi (?) dedin kapadın.
sdkladkls. bu böyle bilinsin. ben uyurken beni arayıp sonra da 'o neydi' demeyin.
19 Eylül 2010 Pazar
ya çok yaratıcı
en sonunda kendisi bombayı patlattı
h: abi ben artık benden ayrılan sevgilime de bunu söylicem.
s: hashdajdlas
h: x: helincim ayrılalım
h: ok paylaşım için teşekkürler
x: ?!
herkese tavsiye ederim.
paylaşım için teşekkürler.
16 Eylül 2010 Perşembe
10 Eylül 2010 Cuma
9 Eylül 2010 Perşembe
seni çılgın.
baybayram
sebebini buraya yazacak kadar hopdirik değilim.
bayramda sabah kalkıp kahvaltı edip, kitap okudum. okurken uyuyakaldım. geri uyandım. gittim yeni gelen kişiyi öptüm. a-a bayramımı kutlamayı unuttu galiba dedi. herkesin bayram için tekrar öpülmesi gerekirmiş. (dipnot: 15 yaşındaki anarşik teenage girl asla değilim) neyse sonra uyanmamın üzerinden 15 dakika geçti, ki tanıyanlarımız bileceklerdir ki ben uyanınca dünyanın en anlayışlı insanı değilimdir. gittim büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gözlerinden öptüm. annemi hiç üzmedim, süper bi kız oldum. bayram mesajı atanların ilk 5ine cevap verdim. (çok havalıyım öyle ilk 5ine cevap veriyorum yani, düşün) ekin'le konuştum yine 1 saat. çok özledim be. okul başlasın. dondurma almışlar bize onu yedim. yan evdekiler mangal yapıp halay çektiler onları izledik berişle. sonra bi tane vidyo var ben o vidyoyu her izlediğimde nasıl gülüyorum. ama amaçsız ve ucuz gelebilir. ama işte o insanın HAYAT SEVGİSİ diyerek durumu kurtarabiliriz galiba. dur mahrum bırakmiycam sizi. buliyim linki. burda . o kadar ucuz ve güzel ki, tekrar izledim. neyse şimdi kitap okiyip yatıcam galiba, ankara'ya gitmem de yalan mı olucak belli değil, merhaba sıkıntı, iyi geceler size de.
aa bi de bunu yaptım çok sevdim. bir vacd öğrencisi böyle olmalı. evet.
8 Eylül 2010 Çarşamba
19 Ağustos 2010 Perşembe
emir
mutlu ve huzurlu oldum.
şu anda 5 yaşında emir diye bi çocuğun KRAL BENİM adlı albümünü dinliyorum. 5 şarkıdan oluşuyo. tavsiye ederim, çocuk sesini seviyosanız, teoman üstlenmiş albüm masraflarını falan da. tom ve ceri gibiyiz ama seni seviyorum bebegim keske beraber süt icsek :( sözleri olan bir şarkısı var (bebeğim kelebeğim) fonda çalmakta. ben ne diycektim ya. ha şey bütün yaz boyunca krem sürdüm yanmamak için, ama yandım gene de. çok değil ama beyaz ten hep daha güzel. sonra bissürü çiğ börek yedim. kışın yemem çünkü. samsun pidecisine de gittik. ördekler gülüyor vak vak başladı fonda. annemle karşılıklı oturuyoruz. her gün bir türk kahvesi içtik. sitenin kızlarıyla dedikodu yaparken hep gökkuşağı yedik. zıbam zıbam çalmaya başladı şimdi de. sonra her gece 3 te köfte ekmek yedik cait abiden. cait abi diyorum çünkü cahit mi cavit mi bilmediğimiz için cait abi diyoruz. o da bakıyo her seferinde. bodrumdayım hala, ama gitmek çok zor olcak gibi.
ps: albümde 4 şarkı varmış, bitti şimdi.
bi de kilo almadım.
17 Haziran 2010 Perşembe
ezel- en kısa dizi
benim için bunların birinci sırasında ezel gelir.
şimdi ben ezeli her hafta izlemiyorum, ama evet konusunu biliyorum, eşte dostta, dönercide açık olunca bakıyorum noluyo diye. dizinin ömer abimiz estetik yaptırıyo yüzüne ezel oluyo işte konuşuyo şöyle bişiler diyo muhtemelen :
-... ve sonra ezel oldum. artık beni kimse tanımayacaktı. eski ömer yoktu. falan filan
sonra yeni hayatına başlıyo intikam alıyo falan.
peki ya şöyle olsaydı
-..ve sonra ezel oldum. artık beni kimse tanımayacaktı. eski ömer yoktu. yola çıktım. yürümeye başladım. herkes bir yabancı gibiydi.
mahallenin manavı : aa naber ömer gözükmüyon ortalıkta
ezel : hsktr ya !
sonra dizi biterdi. herkes yatağına gider yatardı.
14 Haziran 2010 Pazartesi
taktique
odayı boşaltmaya başladım.
biraz hüzün var.
birazcık.
çok güzel bi sene geçirdim.
inanılmaz arkadaşlıklar kazandım.
çok uzun süre sonra ruh eşim olduğunu düşündüğüm birileriyle tanıştım.
bazılarında yanıldım.
insan tanıdım bolca.
falcımın dediği fallar çıktı.
bocaladım.
belki de sabancıdaki en rahat senemin sonuna geldim.
güzel uyku.
güzel müzik.
güzel insan.
güzel içki.
güzel muhabbetler.
güzel çiçek
ve güzel böcekler gördüm.
sene sonu geldiginde gitmeden beni arayan insanları daha cok seviyorum ayrıca. teşekkür ederim.
neyse konuyu bağlayamadan okul bittiğinde gözlemlerimden birinden bahsetmek istiyorum sevgili sabancı bünyesi ile ilgili. ha bu arada elae prac. yapmam gerekiyo ama şş ona da sıra gelecek.
neyse konumuz
TAKTİK
neyin taktiği peki...
kız erkek ilişkilerindeki taktikler. tamam evet bu konuda beceriksiz olabilirim ama etrafımda kimi görsem herkes bi taktik peşinde. ben bu sene öğrendim bunların hepsini, ve herkes uygulamadığım için kaybettiğimi söylüyo. ( burda arka fonda im a loser baby so why dont you kill me girer)
taktik 1
-'umursamamak'
evet okulumdan öğrendiğime göre bir insanın sizden hoşlanmasını sağlamak istiyorsanız onu umursamayacaksınız. nasıl mı? mesela yanından geçiyorsunuz diyelim; selam verirse selam vermek 'eh'lik bir davranış, yanında bir arkadaşın varsa ve gülerken arada 'ha merhaba' diye selam veriliyosa daha havalı, selam vermeden yanında arkadaşlarınla şuh kahkahalar atıyorsan bu en havalısı-imiş.
taktik 2
-'mesaja geri dönmemek'
mesela potansiyel arkadaşımız mesaj attı. mesajına geri dönmicez! o da bizi merak edicek of bu kız napmaya çalışıyo diye. ve çok gizemli olucaz.
taktik 3
-'zor insan olmak'
bu 100 yıldır dillere yapışmış ' ben senin bildiğin kızlardan değilim cnms' taktiği aslında. takıldığın erkekler seninle çıkmıyosa, evet doğru bi yol aslında, ama sabancı topluluğunun emeeen uğraşamam deme ihtimali de var.
taktik 4
-' bak kaç'
bu genellikle okulun partileri için. birisi bize bakana kadar bakıp, o baktığı an gözümüzü çevirip, sonra yine bu periyodu 3 kere tekrarlıyoruz. ilgisini çekiyoruz yani.
ben anlamıyorum. anlayamıyorum. uygulayamıyorum da. özür dilerim duygularımı her zaman böööyle insan önüne serdiğim için özür dilerim... yaralı ceylan selin.
neyse şakaydı.
bi gün bende uygulayabilirim belki
ve one night stand yerine
one life stand bulunur.
ağır laftı
kisses..
selin
11 Haziran 2010 Cuma
killing me softly
ben de yarın sabah.
annem ve babamla konuşmadım ama daha.
yarın gidiyorum pazar aksamı dönüyorum ve kimse yok.
aslında var birileri.
ama ben dramatize etmeyi çok seviyorum.
her şeyi.
herkesi.
12 Mayıs 2010 Çarşamba
30 Nisan 2010 Cuma
erkekler
24 Nisan 2010 Cumartesi
Çok 'Adil' Işık
Sayın Selin Dönmez,
Öncelikle düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.
Ürünlerimiz, mağazalardaki hizmetimiz ve personelimiz ile ilgili yorumlarınız size daha iyi hizmet verebilmemiz için bize yol göstermektedir.
Koleksiyonumuzdaki + beden modellerin artırılması ile ilgili talebiniz dikkate alınmış ve ürün tasarım departmanımıza iletilmiştir. Love My Body +beden koleksiyonumuz yeni sezonda çok daha genişletilmiş bir şekilde Forum Bornova mağazamızda beğeninize sunulacaktır.
İlginiz için teşekkür eder, iyi günler dileriz.
diye bi mail aldım. Dumur tabii baya. Ama böyle sanki dünyayı kurtarmışım gibi bi havalara girdim, böyle anneme gösteriyorum, işte arkadaşlarıma kopyalıyorum maili. O kadar havalıyım yani. Çünkü müşteri hizmetleri beni umursadı. Her zaman olmaz bu. Neyse kilo verdik ama bi bakarız hehe gülüşü, belki de alırım falan ay acaba nasıl falan diye düşünürken... Mailde bir şeye dikkat etmediğimi fark ettim: 'Forum Bornova mağazamızda beğeninize sunulacaktır.'diye biten cümle. Bornova İzmir'de değil mi ya diye içimden geçirirken, google bana kocaman bi 'EVET O YER LANET OLASI İZMİRDE' cevabını verdi... Sonra ben baya üzüldüm böyle, sevgili Adil Işık keşke bana bu maili atarken iki kere düşünseydin, keşke deseydin ki olm bu kız boş zamanlarında İzmir'e gidiyor mu gitmiyor mu, sorsaydın ya kendine bunu. Yarın gidip bakıcam Taksime gelmiş mi bu I LOVE MY BODY kreasyonu. Gelmediyse bekle beni parıldak kitap, SANA LAFLAR HAZIRLADIM !
Selin.
23 Nisan 2010 Cuma
fotoğraf
Bir fotoğraf bu kadar düşündürttürebilir-imiş-.
PS: Anneme blog açtık ! :)
ha bi de :
the best thing about photograph is that it never changes,even if the people in it do.
diye bi laf varmış, ben begümde gördüm, andy warholunmuş.
19 Nisan 2010 Pazartesi
istanbul forever
5 Nisan 2010 Pazartesi
4 Nisan 2010 Pazar
3 Nisan 2010 Cumartesi
o bir 18
aeo
kib
aeo
aeo
aeo
aeo
aeo
æo
æo
æææææa.
FALAN FİLAN.
1 Nisan 2010 Perşembe
-hı-hı.
31 Mart 2010 Çarşamba
trip no1
şey
hasta
olmayın
olur
mu
?
uyuyim ben en iyisi
26 Mart 2010 Cuma
11 Mart 2010 Perşembe
10 Mart 2010 Çarşamba
Yara
otururken, yürürken, koşarken, gülerken, ağlarken... ben sürekli düşerim. sonra da ağlarım genellikle, bazendi de gülerim. canım acır baya baya, yara olur dizim, elim. geçen hafta da bundan pek farklı bir olay olmadı. hava güzel gibiydi, dedim ki 'ben bu okula bu kadar bisikletimi getirdim neden kullanmıyorum', indim aşağı aldım a6nın önünden bisikletimi çok tatlı ve mutlu bi şekilde sürüyorum böyle, gülçinin camını tıklatiyim ki havamı atiyim dedim. 'tamam tamam bakıyorum hatta geliyorum'' dedi, ben o sırada artist hareketlerine başlayan selin olarak 'GÜLÇİN BAKIYO MUSUN' diye bağırıyodum, sonra bakıyo mu diye kontrol etmek için kafamı arkaya çevirdim... bisikletle 'cumburlop' bi şekilde camura girdim, elim kolum kanadı direkt. medline a gittik, bişi sürdü işte, sonra VOV ACIYA COK DAYANIKLISIN dedi. dalga mı geçti bilemem. ama evet 18 senedir ha paso düşe düşe bu bana baya bi hayatın bi parçası gibi gelmeye başladı, sabancıdaki arkadaşlarım bile artık ben düşünce tepki vermiyolar. neyse bu yara oldu iki gün yürüyemedim baya vs, sonra yürümeye başladım, ekin sürekli 'yanlışlıkla (!)' yarama vurdu derken, o en acılı süre geldi... YARAM İYİLEŞMEYE BAŞLADI. böyle çirkin bişi yok. teorik olarak en güzel dönemi olması gerekiyo, hani vücuttan gidiyo falan ama yok yani yok kaşımdan duramıyorum, sürekli krem sürüyorum aklım başka yöne kaysın diye. (aklın başka yöne kayması ?). ama işe yaradığını söyleyemem hatta bu blogu yazarken tek düşündüğüm şey onu kaşımak. ama sana göğüs gericem bebeğim, seni bacağımda tutmicam. GİDİCEKSİN BU DİYARLARDAN. seni seviyorum öptüm bys.
**sivilceler için 'onlar birer talı küçük misafir, onlara iyi davranalım, hatta cips vs tarzı şeylerle onları büyütelim, çünkü kimse evden zayıflamış olarak ayrılan misafiri sevmez.**
bu düşüncemi de paylaşmak istedim, tabii bunlar benim düşüncelerim. MEINE GEDANKE. (bkz: saray kızı)
öyle işte.
yaralarla
yaralarsız
hayat
geçiyo...
diye damara bağlamadan bi de benim sivilceme yollamak istediğim bi şarkı var, sivilcem çıkınca bu şarkı aklıma gelir, gülerim.
'unutmam seni, çok acı verdin gitmeden, hala çok yeni, yarası saklı derimde'
Oyeman
Oye.
Sanapuanım9kanka.
8 Mart 2010 Pazartesi
Some girls are bigger than others.
morrissey. insanı aşık olmasa da düşündürttüren, the smithsle yardıran. ne biliyim çok farklı. ya da ben çok etkileniyorum böyle şarkılar olsun, mesela bi şarkıda işte intikam var böyle eski sevgiliye laf sokmalar, kondurmalar, hemen o sağ el havada, işte -why did you come here when you know it makes things hard for me derken kaşların büzülmesi, ama sonra let me kiss you dinlerken mutlu hissedilmesi, birden ya benim de tipim iyi değil ama kalbim sana açık bak tribine girilmesi, irish blood, english heart dinlerken ingiliz olunması birden. bunlar morrisseyin bizi soktuğu garip kafalar, ama güzel hisler. mesela şimdi bu blogu benim dışımda kimse anlayamaz, morrisseyi seviyosa çok güzel anlar, böyle ay bebegims cnms der bana. sağolsun. ben de ona derim ki : send me the pillow, the one that you dream on, and ill send you mine !
ayrıca teşekkürler,
gerçekten de
some girls are bigger than others
and
some girls' mothers are bigger than other girls' mothers.
nokta.
4 Mart 2010 Perşembe
the girl and the robot
i go mental every time you leave for work
you never seem to know when to stop
i never know when you'll return
i'm in love with a robot
in the night, call you up and
wanna know when you're coming home
don't deny me, call me back
i'm so alone
in the night, wait up for you
even though you don't want me to
go to bed, leave the lights on
what's the use
so you want to understand me
you just see what you want to see
there's no way i can help you out
you don't know what it's all about
fell asleep again in front of mtv
god, i'm down at the bottom
no one's singing songs for me
i can't wait for tomorrow
when you're gone and rain starts falling
i just sit here by the phone
don't deny me, call me back
i'm so alone
oh, when you gonna come home?
oooooh i just gotta know
when you gonna come home?
oh
baby i can't stand it when you go to work
you never seem to know when to stop
i never know when you'll return
i'm in love with a robot
in the night, call you up and
wanna know when you're coming home
don't deny me, call me back
i'm so alone
yazmasam olmazdı ki. 09'da en çok dinlediğim şarkı. ve asla sıkılmicam galiba. röyksopp sen ne güzel bi grupsun öyle ya.
klibine burdan.
27 Şubat 2010 Cumartesi
istek
http://www.youtube.com/watch?v=_y6TpPz3YuQ&feature=related
keşke
15 Şubat 2010 Pazartesi
14 şubat
ne tatlı bi gündü.
erkek arkadaşa sahip değilim ve olsam da ' a cnms 14 şubatta çok eğlenelim, aşk tazeleyelim' kafasında yaşamıyorum, ama ben 14 şubatta bi' çok şeyi tazeledim :). öncelikle, her gün akşam 5te kalkma kafasından kurtuldum. (çok memnunmuşum gibi söylemiyorum ama sabaha kadar internetteydim evet, ben bir bilgisayar bağımlısıyım). bi hafta öncesinden ece ve birceyle kahvaltı planları yapıldı, tamam buluşalım dedik 14 şubat olacağını bilmeden. bi kaç gün sonra ece 'aabi 14 şubatta buluşuyoruz, hahaedsk' dedi, güldük, yapılabilecek geyikleri yaptık. birceyle saati 11 olarak kararlaştırdıktan sonra beni bir düşünce aldı: NASIL UYANACAKTIM. tatilde en en erken 1 de uyanan selin dönmez 11 de cadde-madoda nasıl olacaktı. sabah 8de bi oyunu bitiremedim, gittim yatağa, nasıl bitiririm diye düşünüyorum, sonra uyuyakalmışım işte... 10 da alarmım çalmaya başladı, gözümü açmaya çalışıyorum, açılmıyo, yok yani imkansız. en sonunda yoğun çabalarım sonucunu verdi ve gözlerimi açtım, baktım saat 10. 10 ne ya, koy kafayı azcık uyu, nasıl olsa 5 dkya uyanırsın, en derininden uykuma daldım,sonra uyurken aklıma geldi, 'ya geç kalırsam?!'... açtım gözümü baktım 10.40 hadi selin koş hazırlan, bilen bilir zaten benim hazırlanmam 5 dkyı geçmediği için pek sorun olmadı, sonra ece aradı nerdeyim diye 10 dkya ordayım cnm ccm dedim. olamazdım 10dkya orda, birce geldi 2 dkya ordayım diyip cüzdanımı 10 dkda bulamadım ama güc bela yola cıktık. ece bi türlü bambiyi bulamıyo, arayıp bizi darlıyo falan da filan da en sonunda bi şekilde buluştuk, girdik madoya. aman da aman herkes bi aşık, herkes bi çift, herkes bi mutlu. biz de mutluyduk ki. en köşesinden bi yere oturduk, başladık muhabbete, bu sırada tabii gelmişiz o kadar ne yiycez diye bakıyoruz bön bön. Bİ ÇILGINLIK yapmaya karar verdik ve 'maraş usulu kahvaltı tabağı' almaya karar verdik. inanılmaz bi' şeye benziyo. söyledik, gülüyoruz, eğleniyoruz, birce ben okullardan, ece öss'den bahsediyo... destekler, tavsiyeler, anılar, gülmeceler derken, bi saat geçiyo, hala karnımız aç. garsonu çağırıyoruz, 'şey bizim kahvaltı tabağımız vardı' diye 'geliyo, yani umarım (!)' diyo, 'hm peki' diyoruz, sonra bi 20 dk daha sonrasından 3 tane garson geliyo ve önümüze 'cennetten kopup gelmiş bi kahvaltı sofrası' geliyo... ben böyle bi kahvaltı sofrası görmedim, reçeli balı, 4 çeşit peyniri, 3 çeşit ekmeği, pastırması, böreği... 4 4LÜK... inanılmaz bişi. ve o kadar mutlu oluyoruz ki onu yiyince, üstünede 3 bardak çay, mis mis! gözümüz, gönlümüz rahatlıyo, üstüne dondurma mı yesek diye hayvanlıklar yapıyoruz, ama o kadar çok yemiş ve gülmüşüz ki karnımız ağrıyo, yiyemiyoruz. klasik bir birceceselin tepkisi, insanlara bakıyoruz ve sürekli gülüyoruz, ünlü bi kadın varmış mesela böyle insanlar gelip konuşuyo, biz de ağzımız açık bakıyoruz falan. baya baya eğleniyoruz yani, kalkıyoruz bildiğin deli gibi yürüyoruz, sonra oyuncakcıya girip oyuncaklara bakıyoruz, sonra çıkıyoruz. ece evine gidip geometri çalışıyo, birce bizimle aynı sınıfta bulunduğunu unuttuğu dilarayla buluşmaya gidiyo ben de eve gidiyorum. akşama kadar hiç bişi yiyemiyorum bu arada :). sonra farkına varıyorum ki her 14 şubattan farklı bişi yaptım, evde oturup televizyondaki 'SEVGİLİNİZE NE HEDİYE ALMALISINIZ' ya da 'GÜLLER VE RENKLERİNE GÖRE ANLAMLARI' gibi haberleri izlemektense, oturup 2 tane sevdiceğimle kahvaltı ettim. hem de akşam 5 gibi kabul edilemez bi saat yerine 12 gibi daha masumane bi saatte :). her zaman hatırlayacağım tatlı bi kahvaltıydı benim için, o günkü en büyük çılgınlığımız 'maraş usulu kahvaltı' etmek benim için bi farklıydı ya... :)
sevgililer gününüz kutlu olsun
PS: ece geometride 10 da 10 yapacağına 'baya' garanti veriyorum, 10 soru var di mi hala ?
13 Şubat 2010 Cumartesi
all star
WTF ?!
11 Şubat 2010 Perşembe
değişime uzaktan bakış
daha beraber çook gülmemiz dileğiyle..
gobabygobabygo (:
PS: biraz umut için bu blogun ardından sam cooke-a change is gonna come dinledim. evet yaptım bunu.
10 Şubat 2010 Çarşamba
köprüaltı
canım ablam ve sevgili ozan ve kaan
sizleri çook seviyorum !
kahrolsun pizza hut
yaşasın kadıköy-oda.
6 Şubat 2010 Cumartesi
hakuna matata
ama çok çok.
lise arkadaşlarımı gördüm.
hepsini de öyle çok özlemişim ki.
kahve falları, dedikodular, farklı isimler ama aynı meseleler..
sadece lise değil, hayatımda olan herkes
etrafımdaki arkadaşlarımın hepsini çok seviyorum.
sürekli hepsine sarılmak istiyorum.
onların dertlerini dinlemeyi seviyorum.
onların da benim dertlerimi dinleyip, sanki benimle beraber olayı yaşıyomuş gibi yorum yapmalarını, benim nefret ettiğim insanlardan nefret etmelerini, saydırmalarını seviyorum.
arkadaşlarımı seviyorum ya.
aynı kafadan insanlarla beraber vakit geçirmek.
tüm sıkıntının bi anda gitmesi.
hepinizi çok çok seviyorum.
hayatımda olan ve her gördüğümde gülümsememi sağlayan o güzel arkadaşlarım;
iyi ki benimlesiniz.
4 Şubat 2010 Perşembe
2 Şubat 2010 Salı
emre
hiç tanışmadık seninle. ya da tanıştık ama birbirimizi şu an yolda görsek tanımayız. sana bu blogu neden yazdığımı düşünebilirsin. yazdım çünkü sana teşekkür etmek istiyorum. beni en kötü zamanlarımda güldürdüğün için. nasıl mı ? salak bi gündü. yorgundum. mügeyle yemek yemiştik. tiyatro klübünun tanışma toplantısı vardı ardından. ona gittik. gittikten sonra da tanışma kaynaşma adına pigastroya gidip çay içelim dedik. nolduysa orda oldu. kapıya dönük oturuyoduk mügeyle ikimizde. sonra sen birden kapıya o kadar güzel çarptın ki... ama böyle bi çarpma yok. bütün vücudun ahenkle o camı tattı, hissetti. yanağın falan yapıştı olm. sonra geldin oturdun. yüzün kıpkırmızı. saçmasapan konuştun, tüm kızlara yazdın. sonra da seni bi daha görmedik.
AMA ÇOK KOMİKTİ
en iyi dileklerimle
selin
31 Ocak 2010 Pazar
1
keşke bugünün bi kısmını hafızamdan silebilsem.
ama bu kısmını değil.
neyse burcunun da dediği gibi ''belli mi olur''.
iyi geceler.
*nobody said it was easy
it's such a shame for us to part
nobody said it was easy
no one ever said it would be this hard
oh take me back to the start*
30 Ocak 2010 Cumartesi
28 Ocak 2010 Perşembe
27 Ocak 2010 Çarşamba
mc donalds gibisi yook !
raadsu da ses kayıtlarının 4 saatten fazla sürmesi sonucu hepimiz bitkin düşmüş ve sabancının en yaygın hastalığı olan obezlik sonucunda saatin geciymiş erkeniymiş kaloriymiş umursamadan ekin eyup burak ve ben mc donalds yollarına koyulduk. amaç belliydi : TIKINMAK ! inanılmaz büyük bir heyecanla çıktığımız yolda karşımıza ilk çıkan sorun sevgili sürücümüz burakın yolu 'gerçekten ve gerçekten' bilmemesi ve rastgele yollara girerek yolumuzu benzinciye ulaştırması oldu. koca koca tırlar olsun, bilinmeyen yollar olsun, güç bela bayramoğlu mc donalds'a u-laş-tık! menuler istendikten sonra arkamıza bi döndük 4 kişilik bi aile hepsi çizgili giyinmiş ve hepsi gay. özellikle bi abi vardı, saçı başı bi garip, ilgimizi çekti, güldük baya. burda biter sandık... yemek yerken ve anılarımızı anlatıp gülerken bir baktık buradaki herkes gay ve gay olmayanların hepsi de bi' kız var orda çalışan ona yazıyo. sonra güvenliği gördük böyle inanılmaz konsantre olmuş bi şekilde bişiler karalıyo bi kağıda ama görseniz sanki 100 yılın resmi çıkıcak birazdan ortaya bi' başyapıt... burak dayanamadı kalktı baktı, bi de ne görsün... mc donalds ın çocuk menüsü alana verdiği boyama kağıdı... WTF ?! biz saf ve içten gülüşlerimize devam ederken içeriden bir adam çıktı, gerçekten normal ve düzgün gibiydi sonra bi baktık çalışanlardan birisinin ensesine şaplağı fırlatıp koşarak uzaklaştı, bu arada kasada çalışanlardan biri artist bir şekilde para saymaya çalışıp hep yanlış yapıyodu ve ikiziyle birbirine hiç benzemiyodu. apaçiler giriyo çıkıyo, gerçekten eğlenceli ve güzel bi mekan diye konuşulurken aslında bütün bu olayların bu kadar saf olmadığı anlaşıldı... İÇERİYE Bİ TANE DANSÖZ GİRDİ . koltuk altına kadar olan yırtmacıyla yanında burnunun ucuna kadar kundurası olan ağır abiyle menü alıp aşk yaşadılar... sonra fark ettikki bayromoğlu mc donalds a OLGA giriyor NATAŞA çıkıyordu.. daha fazla durursak yaşamımızın gerçekten tehlikeye gireceğini anladık ve bizimle aynı zamanda arkasında mc donalds stickerı olan şahinle beraber yola koyulduk. bu arada dansöz ablamız da kalktı, onu da takip edecektik ama kundura adam bizi öldürür diye gerçekten bir tarafımız yemedi. her neyse okula 'bi şekilde, sağ salim' geldikten sonra ekinle tam arabadan indiğimizde ne görsek beğenirsiniz ? arkasında sticker olan adam bizim okuldaydı !
DA RA DA DA DA !
işte bunu seviyorum !
bayramoğlu mc donalds o günden beri can oldu.
25 Ocak 2010 Pazartesi
22 Ocak 2010 Cuma
Donnie Darko
sadece sen ve anıların olacak, yaptığın seçimler....ve dokunduğun insanlar.
eğer bu dünyanın sonu gelirse, sadece sen... ve o olacak...başka kimse olmayacak.
stripped.
into the trees
we'll lay on the grass
and let the hours pass
take my hand
come back to the land
let's get away
just for one day
let me see you
stripped down to the bone
let me see you
stripped down to the bone
metropolis
has nothing on this
you're breathing in fumes
i taste when we kiss
take my hand
come back to the land
where everything's ours
for a few hours
let me see you
stripped down to the bone
let me see you
stripped down to the bone
let me hear you
make decisions
without your television
let me hear you speaking
just for me
let me hear you crying
just for me
21 Ocak 2010 Perşembe
K fobisi
2 ay önce 2 şarkısını dinleyip hayranı olduğum kemal yeşil bugün okulumuzu ziyaret edip hayranlarına imza dağıttı. Tahmin edin ilk sırada kim vardı ? Posterimi imzalattıktan sonra kendisini ufak bir söyleşiyle tutacaktım ki... Masaya birden 'O' geldi... Ben onunla aynı masada oturamam dedim kalktım gittim, yolda da oldukça midem bulandı. Ah be kumpir neden yaptın bana bunu ?
20 Ocak 2010 Çarşamba
S3 can-dı.
Bir dönemi daha geride bıraktık. Halbuki sene başında ''of bu hazırlık bitmezzz'', ''ay abi yarın gitmicem'', ''bugün bi' uyumusum, bi uyumusum'' diyorduk. Bi süre sonra herkesin en az bir dönem attendance ı 1 gelince '' 2 elim kanda da olsa yarın dersteyim'' tarzı konuşmalar başladı, büyük bir kısmı yalan oldu. Ama bugün gördük ki zaman çok çabuk geçiyor, bir bakmışız section 3 dağılıyor. Şu an kimimiz odasında, kimimiz çoktan evine döndü, kimimizse spor salonunda terlerini atıyor. Bu geçirdiğimiz süre içerisinde zaman zaman tartıştık, zaman zaman çok güldük çok eğlendik, gözümüzden yaş gelene kadar güldük, zaman zaman birbirimize anlam veremedik ama ne olursa olsun hep s3 olduk. Bence gerçekten diğer sınıflara bakıldığında hem kişilikler bakımından hem de arkadaşlıklar bakımından farklı bir sınıftık. Umarım ikinci dönemde de beni satmazsınız ve yine beraber gülüp eğlenebiliriz. Yani ikinci dönemde hep beraber göbeklerinizi tutarak gülerken, yanınızda olmak istiyorum. Ya da siz SPS sınavından önce gerilirken ben yine göbeğimi tutarak gülmek istiyorum size. Her neyse ya işte böyle bi mail atmak geldi içimden, hatta bu gazla gidip güzel bi blog yaziyim ben, ya da bu maili blog yapiyim.
Alparı inanılmaz komikliğiyle hatırliycam, bu okulda en çok güldüğüm insan olabilir kendisi, bi de attendance kralı seçebilirim, ayrıca bütün apaçi şarkıları bilip bütün history, denying history hakkındaki derslerimizde her SOCIETY lafı geçtiğinde societyyyyyy her break time dendiginde BREAK 4 LOVE demesiyle hem müzik zevkini, hem de bilgisini konuşturdu.
Gülçini her gece azimle yarın derse gidicem şeklinde uyuyup bir sonraki gün aynı azimle uyuması, ve Richardla olan o inanılmaz bağı gerçekten hepimizi etkiledi. ITS NOT COMING RICHARD. Ha bi de kendi odamdan çok onunkinde vakit geçirmiş olabilirim, üzgünsem üzülür, mutluysam sevinir cnmS bnmS.
Ozcanın pesimist tavırları ve hayatta görüp geçirmiş olup farklı bakış açılarıyla olaylara yaklaşması da bence bu dönemin bombalarındandı. Ha bi de bi akşam tabuya çağırmıştım saat 21 gibi uykum var dedi, ayrıca her sabah spor falan yapması da onun zeki cevik ve ahlaklı olduğunu gösteriyor.
Meltemin gülüşü ve tabiikide espri anlayışı, bülent ersoyu sevmesi, desti izdivac setinde fotosu olması, ayrıca beraber takıldığımız her anın eğlenceli geçebilmesi inanılmazdı.
Burakla ilgili çok şey var yazıcak, en -basit-e indirmek gerekirse, uzamayan sacları,ama BAYA inanıyo uzadıgına, özellikle de ''BURAK SENİN SACININ ÖNÜ NOLCAK'' ,bi de repliğimiz ve midterm sonucumda tuzlu gözyaşlarımı omzuna hiç çekinmeden alabilmesi onu gerçekten ''list'' imden çıkarmamaya yeter :D. Bi de parmaklarını çok yorma cicim, sonra şişiyo, su topluyo, üzülüyorum.
Onurla ders çalışıcaz diye çok istekli başlayıp işin sonunun hep videolarla bitmesi, tabiikide ders çalışamamız, ve muhteşem şarkı alışverişlerimiz :P, ikinci dönem daha iyi müzik zevkli birini bulursa beni satmaz umarım !
Eylulun Haticeye inanılmaz bakışları ve tabiikide attendanceın dibine vurduktan sonra geldiği derste BENİM ADIM NASIL YAZILIYODU?! demesi, yemekhanede sürekli karşılaşırız bence daha, çok komik anılarla geliceginden eminim :D.
Çağılın ikinci dönem de amfide hocalarla göz teması kurarak mezun olacagından eminim, gerçekten başarılı metodlar bulmuş eğitim ve öğretim hayatında, umarım msn muhabbetlerimiz asla ve asla kesilmez !
Ecenin inanılmaz şirinliği ve almanca bilgisiyle bi' kaç şey kapabildim galiba ondan, umarım yine yanımda tatlı tatlı gülümsemeye devam eder, uyumaz dışarı çıktığımızda da, bi de ns'den de 100 ü çaktı mı okul tarihine yazılacagı inancındayım cicimin. Bi de inş okulumuz taksime taşınır, onun mutlu olması için bunu isterim !
Yasin de umarım asla calısmalarına ara vermez, tam gaz böyle devam eder. Bi de çok sevgili arkadaşım Yasin ELİNE KOLUNA MUKAYET OL ! :D , öyle herkes benim gibi değil :p, ha bi de sorunum olursa direkt görüntülü arama başlatıp o anda 'live' soru sorabilecegim tek kişi kendisi bu okulda :D.
Serkanın radyo yayınını dinleyin, onunla oturun müzik muhabbeti yapın, taksime gidin hatta. Her konuda oturup muhabbet edilebilecek ender insanlardan, ayrıca akçaya gidip ekstra bir tatil yapması da, takdir edilecek cinsten.
Hasanın 'ben bu hafta geldim mi?' leri ve 4. derse gelip gitmesi, ems i ucundan kaçırması gerçekten unutulmayacak cinsten, sınıfımızın inanılmaz karakterlerinden biriydi bana göre, ayrıca inanılmaz ölçüde komik ve esprileriyle sınıfımıza neşe katabiliyoridi. Hasan ikinci dönem artık gereksiz sorular sormicam, hep akıllı uslu olucam.
Barışın Richardla arasındaki muhtesem ilişki de bu döneme damgasını vuran olaylardan biriydi, umarım bundan sonra hep BFF olursunuz, ve tabiikide barışın minigolf tutkusu unutulmazlara girenlerde yerini üst sıralara koyuyor.
Buse, ay Buse ya herkesi sevebilitesi ve herkese sevgi verebilitesi olan ender, nadir çok az rastlanır biri, o yüzü hep gülsün, bi de benim çok gülmeme takmasın hiç, benim kadar gülsün bebeto, kendisinin son 2 hafta gaza gelip oral prac. costurması da gözümüzden kaçmadı, HIRS ONUN GÖBEK ADI. Shake Shake shake senoraaa :)))!
Emrenin gözü kapalı bir şekilde sınıfa girip good morning demesi, kahvaltıyı sınıfta browni ve icetea ile yapması, kısa filmleri izlerken btbokuyorum ayağına uyuması (!), bunların hazırlık 101 dersi olarak verilmesi lazım, geleceğe örnek olması lazım Emre'nin kitlelere seslenmesi lazım... Bi de Emreyleyken cok gülüyorum söylemeden edemiciiim.
Sanırım bu kadar, neyse hepinizi çok seviyorum.
Cheers
Selin.
ya da .
S.
you know you love me.
xoxo.
17 Ocak 2010 Pazar
eski bir dost
benim bi' arkadaşım vardı.
aramız çok açılmıştı, görüşmemiştik çok uzun zaman.
renklerin içinde'yi dinleyince seni hatırlıyorum, aklıma geliyosun dedim.
''peki'' dedi. o, zaten o şarkıyı hiç sevmezdi. kargo da sevmezdi galiba.
arada görüyorum onu, ama onu görünce aklıma o şarkı gelmiyo artık.
keşke o şarkıyı dinlediğimde de aklıma o gelmese.
keşke bu kadar net karar vermese her şeye, kimini hayatının merkezi yaparken, kimini bu kadar kolay silmese.ama yine de umarım hayatta onun için her şey yoluna girer. huyumdur ne kadar kinci bi insan olsam da küs kalamam ben kimseye. görsem yarın yine gider öperim o tatlı yanaklarından. anlaşılmaz yanların var, öldürmeye hevesli çoğu zaman. çabuk sinirlenir çabuk durulur bi arkadaşsın çoğu zaman, belki de budur yoran bizim arkadaşlığımızı. ben de çok çabuk sinirlenirim ama ne biliyim, içime atmayı hep tercih etmişimdir. belki şu an içinde bulunduğum ikilemlerin ana noktası hep içime atmak oldu. çıkıp sinirden ağzımdan bişiler çıkaramadım ben, hep alttan aldım herkesi. ayrıca biliyorum biraz suyla senin o kupkuru çiçek gibi olan tatlı kalbinin çok güzel yeşilleneceğini, düzeleceğini. galiba benim de biraz suya ihtiyacım var hayatımın bu kupkuru noktasında. biliyorum ifadende kararsızsın, korkuların var, seni tutan şeylerin ne olduğu ise çok derin. ama biliyorum biz hep bi şekilde bi yerde ''aa naber '' muhabbetine giren iki arkadaş olacagız. hayatım boyunca hep 'aa naber'' olan bi insan olman çok da iyi olur bence, yüzümü dönüp gitmektense :) .
renklerin içinde
cennetin içinde
ölmek sessizce...
15 Ocak 2010 Cuma
ben
saat 4 olmuş bi de .
pek iyi geceler o zaman.
6 Ocak 2010 Çarşamba
Tears Dry On Their Own
odaya geldikten bi-iki saat sonra
internete ne zaman girsem
akşamları uykum gelmezse
canım ne zaman sıkılsa
hep 'bi ayak' yakınımda
çok sıkıcı bi durum çok...
4 Ocak 2010 Pazartesi
ben küskünüm feleğe
ben küskünüm feleğe, düştüm bitmez çileye...
nerelere gideyim? kara bahtım, gülmeye...
ben ne ettim feleğe? verdi bana bu derdi...
yıllardır hep ağlattın... şu gönlüm' güldürmedi...
ben küskünüm feleğe, düştüm bitmez çileye...
nerelere gideyim? kara bahtım, gülmeye...